Kudüs ve Miraç: Tevhid ve İslam Birliği İçin Yeniden Düşünme Zamanı

Miraçla ilgili bir diğer önemli husus da Mescid-i Aksâ’nın günümüzdeki durumudur. Allah’ın, “Etrafını nurlandırdığım” dediği, tarihte Haçlılar ele geçirdiği zaman bütün Müslüman dünyâsının kendi miktarlarınca tek vücut olup ayaklandığı Selahaddin Eyyûbî ye maddî mânevi, duâ …

Miraçla ilgili bir diğer önemli husus da Mescid-i Aksâ’nın günümüzdeki durumudur. Allah’ın, “Etrafını nurlandırdığım” dediği, tarihte Haçlılar ele geçirdiği zaman bütün Müslüman dünyâsının kendi miktarlarınca tek vücut olup ayaklandığı Selahaddin Eyyûbî ye maddî mânevi, duâ ile, silâh ile, para ile, asker ile yardım ettiği ve nihâyetinde Haçlı işgâlinden kurtardığı Kudüs, bugün dünyânın en zengin maden, petrol, gaz rezervlerine sahip ama ne yazık ki gâvurlar tarafından sömürülmekte ve Müslümanların birliksiz, tevhidsiz ve ittihadsız olduklarından dolayı Yahudi işgâli altında bulunmaktadır. Bu Mescid-i Aksâ, Efendimiz Hazretleri nin ve ashâbın kıdemlilerinin senelerce bir tevhid işâreti olarak, kıble olarak yöneldikleri mâbeddir. Kâbe’nin Hicretten sonra kıble tâyin edildiği düşünülürse, Hazret-i Hatice Vâlide’miz, Hazret-i Ebûbekir’ler, Osman’lar, Ömer’ler, Ali’ler, Abdurrahman’lar, Ebû Ubeyde’ler ve muhacirin tamamı Mescid-i Aksâ ya kıble olarak yönelmişlerdir. Mescid’i Aksâ Hazret-i Süleyman’ın Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar Yemenden getirttiği yerdir. Allah, “Etrafını âyetlerimle süslediğim” derken, Kurân-ı Kerım’deki âyetlerden değil bu nevi âyetlerden bahsetmektedir. Allah’ın kudretinin izhar olunduğu her hâl, âvât-ı beyyinâttandır. İşte bu Kudüs’te, bu Mescid-i Aksa ya Müslümanlar vakit namazı, Cuma, kandil, bayram, teravih için ya da şâir zamanda mescid ziyâreti için girerken, Yahudi polisi tarafından kontrol ediliyor. Bu acıyı hissetmediğimiz müddetçe böyle otururuz ve Kudüs Yahudi işgali altında olmaya devam eder. Bu nedenle Miraç Kandilinde konuşulması gereken en önemli husus budur.

Kudüs’e Doğru’den Gönderi

“Müslümanlar tükürseler İsrail’i sel basar” diye bir lâf var. Bu lâfı çokça tekrarlıyoruz ama tükürmüyoruz, beraber tükürmüyoruz. Allah-u Zü’l-Celâl’in biz kulları için namazdan, niyazdan, hacdan, zekâttan ve diğer ibâdetlerden gâyesi tevhiddir. Namaz kılmak, mükellefiyetleri yerine getirmek, nâfıle ibâdetlere yoğunlaşmak güzeldir, ancak hepsi şahsî ibâdetlerdir. Bunlar tevhide ait şeyler değildir ve biz maalesef tevhidden o kadar uzaklaşmışız ki şahsî mükellefiyetlerimizi yerine getirdiğimizde başkaları tarafından dindar etiketi ile etiketlendiriliyoruz. Hâlbuki şahsî mükellefiyetleri yerine getirip, tevhidden uzak olmak dindarlık değil, dinî darlıktır. Ancak din dar değil, çok geniştir. Evvelâ din kardeşlerin ile tevhid, sonra âlem-i beşer ile tevhid, sonra şâir mahlûkatla tevhid ki o mahlûkâtın Hâlık-ı Yegânesi olan Allah-u Zü’l-Celâl ile tevhidin başlangıcıdır. Biz daha bir araya gelemiyoruz, bir gâye uğruna bir istikamete yönelemiyoruz, hangi tevhidden bahsedebiliriz? Bu durumda ancak Miraç’ta şöyle olmuş, böyle olmuş diye tarihî vaka konuşabiliriz. Böyle bir vaziyette bütün Müslümanlar, Miraç kandillerini tebrike lâyık bir Müslüman topluluğu değil, niye hâlâ tevhid ehli olamadıklarını sorgulamaları gereken bir topluluktur.

Müslümanların Mescid-i Aksâ’yı ziyâret edip oradaki durumu görmesi gerekiyor. Bugün Arap Devletleri, İsrail’i tanımadıkları için kendi vatandaşlarını İsrail’e yollamıyorlar. İsrail de Arap Devletlerini tanımıyor. Bunlar bizi alâkadar etmeyen siyasî meselelerdir. Ancak İsrail tanımadığı ülkelerin vatandaşlarının İsrail’i turist olarak ziyaret etmesine müsaade ediyor, çünkü dünyâda alışveriş ve para lâzımdır, İsrail’in de dini îmanı hakikatte paradır. Dolayısıyla Müslümanlar Mescid-i Aksâ’yı ziyaret edebilir. Arap Devletleri İsrail’e, vatandaşlarının gitmesine müsaade etmeme yanlışından vazgeçmelidirler. Araplar da turist olarak bile olsa akın akın Kudüs’e gidip Mescid-i Aksâ’nın bugünkü durumunu görmelidir. Müslümanlar o zulmü görecekler, Mescid-i Aksânın kapılarında Yahudi askerlerinin bulunduğunu, ancak onların izni ile Allah’ın etrafını mübârek kıldığı mescide girilebildiğinin acısını yaşayacaklar ki, bugünkü hakikatte Filistin toprağı olan Kudüs’ün Yahudilere terki meselesi o zaman biter, özellikle bütün Türkler de Kudüs’e gidip Mescid-i Aksâ yı görmeliler. Tarihî bir gerçeklik olarak Türkler I’lâ-yı Kelîmetullah’ta diğer Müslümanlardan üstündürler, istesek de istemesek de, isteseler de istemeseler de, hapırsalar da köpürseler de Türkler İ’la-yı Kelîmetullah hususunda Müslümanların bayraktarıdırlar. Allah İslâm bayraktarlığını Türklere ihsân etmiştir. Uzun müddet Şam’da, sonra Mısır’da yaşamış bir Azerbaycan Kürdü olan Selahaddin Eyyûbî, Kudüs’ü işgal eden Haçlılara karşı savaşan Nureddin Zengi ve Memlûk Sultanı Baybars, Kudüs’ü fetheden Yavuz Sultan Selim Han ve babasından emanet aldığı Kudüs’ün statüsünü Resûlullah Efendimiz’in ve Hazret-i Ömer’in usûlüne göre statükolaştıran Sultan Süleyman Han bizim ecdâdımız içerisinde Kudüs’e büyük hizmetleri olan zevâttan önde gelenlerdir. Kanuni Sultan Süleyman in kurduğu statüko 1918 e kadar devam etmiştir. Bölgede hâlâ Osmanlı bakiyesi bir idari sistem vardır. Hazret-i İsa Kilisesini, farklı Hristiyan mezheplerine mensup olanlar birbirini yemesin, sulh olsun diye hâlâ bir Müslüman açar. Onun için Kudüs’te bizim ecdâdımızın toprağı vardır, ninemizin başörtüsü vardır, dedemizin sakalı vardır. Bu bir cihat ilanı, cihat çağrısı değildir; cihat evvelâ nefisle yapılır. Nefsimizi adam etseydik, Kudüs Yahudi işgalinde olmazdı. Kudüs, Müslümanların gönlünde kanayan bir yara olmalıdır ve bu ancak Müslümanlar oradaki manzarayı görürse mümkündür. Görmeden olmaz. Namaz ferdî bir vazifeyken, Kudüs’ü Yahudi işgâilinden kurtarmak toplumsal bir vazifedir. Namaza dâvet haricinde İslâm hukuku açısından kimse kimseyi namaz kılmaya icbar edemez, ancak Kudüs’ü kurtarmak böyle değildir. Onun için lütfen dinî ritüelleri yapmaya hapsettiğimiz din algımızı bu hudutlardan çıkaralım. Miraç bahsinde namazın önemli olduğunu herkes söylüyor, ama Mescid-i Aksâ bahsini pek kimse söylemiyor.

Ömer Tuğrul İnançer