Hukuk ve liyakat yan yana gider, eğer biri gerideyse hukuksuzdur.
Hukuk düzeninin meşruiyeti, yalnızca normatif kurallardan değil, bu kuralları uygulayan aktörlerin liyakat temelli konumlanışından da beslenir.
Liyakatten kopmuş bir hukuk pratiği, şeklen varlığını sürdürse dahi adalet üretme kapasitesini yitirir. Çünkü hukuk, sadece “kurallar bütünü” değil, aynı zamanda toplumsal güvenin taşıyıcısıdır.
Eğer liyakat erozyona uğramışsa, hukukun temel amacı olan eşitlik ve adalet duygusu gölgelenir; bu da kurumsal yapının fiilen hukuksuzluğa kaymasına yol açar.