Osmanlı döneminde Müslümanlar’ın bir bütün olması siyaseti izlenmişti. Prof. Dr. Vahdettin Engin’in bulduğu bazı belgeler II. Abdülhamid’in bu birliğin bozulmaması için Arnavutça hutbe okunmasına izin vermediğini ortaya çıkarmıştır.
Arnavutlar’ın yaşadığı İşkodra’da imparatorluğun son yıllarında hutbe okunurken yeni bir âdet başlamıştı. Cuma hutbesi Arapça okunduktan sonra imam Arnavutça anlamını cemaate söylüyordu. Ancak bu uygulama bir müddet sonra din adamlarını ve halkı ikiye böldü. Hatta iş tarafların silahlı olarak camiye gelmesine kadar gitti.
Bu gelişmeler üzerine 1891 Temmuz’unda mesele İstanbul’a soruldu. Şeyhülislâm, hutbenin Arapça olarak okunduktan sonra cemaate Arnavutça mealinin de okunmasında bir sakınca olmadığı şeklinde görüş bildirdi. Hükümet de şeyhülislamın görüşü doğrultusunda, Arnavutça hutbe okunabileceği kararına vardı. Fakat bu aşamada II. Abdülhamid duruma müdahale etti. Sultan’ın esas endişesi, ülke bütünlüğünü tehlikeye düşürecek birtakım gelişmelerin yaşanması idi. Yani padişaha göre işin siyasi bir boyutu da vardı ve esas olarak bunun göz ardı edilmemesi lazımdı.
Padişah, hükümete gönderdiği yazıda şu konuların üzerinde durmuştu: “Kur’an’ın halkın anlayabileceği dilden vaizlerce izah edilmesi ile Cuma hutbesinin Arnavutça okunması birbirinden ayrı şeylerdir. Bildiğiniz gibi, bir süre önce Arnavutlar siyasi amaçlı bir örgüt kurdular. Bunlar Arnavutça’yı ıslah etmek gibi gerekçelerle Arnavutça eğitim yapmak istiyorlar. Bu amaçla Latin harfleriyle yazılmış alfabe kitapları hazırladılar. Cuma hutbesinin cemaate Arnavutça okunması meselesinin gündeme getirilmesi de söz konusu maksatlara hizmet etme amacını taşımaktadır. Bunun önü alınmadığı takdirde, Arnavutça bütün kitaplar Latin alfabesi ile yazılmak istenecek, bu talep giderek Kur’an-ı Kerim’in de Latin harfleri ile yazılması gibi vahim bir netice doğuracaktır”.
II. Abdülhamid’in bu analizi üzerine hükümet, Cuma hutbesinin Arapça okunmaya devam edilmesi yönünde karar verdi.