Aşk sultandır.
Üç mertebe var derler; muhabbet, aşk, derd. Muhabbet ehli o ki, mahbûbunu görürse memnûn, görmezse kaydında değil; aşk ehli o ki mahbûbunu görünce memnun görmezse mahzûn; derd ehli o ki görse de mahzûn görmese de mahzûn.
Hatırladığım ikinci büyük şâir Şeyhülislâm Yahyâ. Diyor ki:
Nice arz idem hele sûz-i dili dildâre ben
Nâme göndersem kebûter iltemez biryân olur
Sûz-i dil : Gönül yanışı
Dildâr : Sevgili
Nâme : Mektup
Kebûter : Güvercin
İlt-mek : İletmek
Biryân : Kebap
[Sevgiliye hâlimi nasıl arz edeyim ki; huzuruna kavuşmak imkânsız (zaten kavuşsam da şöyle bir durum var :
Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
Seni tenhâ bulucak kendimi aslâ bulamam
(Seninle yalnız kalamıyorum ki, halimi arz edeyim; yalnız kalınca da kendimi kaybediyorum, nerde kaldı iki satır lâf etmek. Müşkül vaziyet doğrusu)
O bakımdan görünen tek çare güvercinin ayağına bağlayıp göndereceğim bir mektup ama orada da şöyle bir problem var; mektubumdaki satırların ateşinden zavallı güvercin havada kebap olup düşecek; biz yine anlatamayacağız!]
Pes doğrusu!
Av. Hayati İnanç