İbrahim Kalın Yansımalar

İbrahim Kalın, müzisyen Sami Yusuf’un Yansımalar adlı sohbet programına konuk oldu. Müzikten, felsefeye ve daha fazlası. Sami Yusuf: Sayın İbrahim Kalın, Sizi aramızda görmek bir onur. Sizin büyük bir hayranınızım. Tüm çalışmalarınızı takip ediyorum. Siz …

İbrahim Kalın, müzisyen Sami Yusuf’un Yansımalar adlı sohbet programına konuk oldu. Müzikten, felsefeye ve daha fazlası.

Sami Yusuf: Sayın İbrahim Kalın, Sizi aramızda görmek bir onur. Sizin büyük bir hayranınızım. Tüm çalışmalarınızı takip ediyorum. Siz bir entelektüelsiniz, bir felsefecisiniz. Aynı zamanda bir akademisyen ve ülkenizde en yüksek ofistesiniz. Çok güzel şeyler yapmaktasınız. Ve gerçekten harika, olağanüstü bir müzisyensiniz. Bize katıldığınız için teşekkürler, çok teşekkür ederim.

İbrahim Kalın: Bu son derece nazik sözlerinizden dolayı ben teşekkür ederim, haketmediğimi düşünüyorum. Bu ruhunuzun güzelliğinin bir yansımasıdır, teşekkür ederim. Ve ben sizin büyük bir hayranınızım. Teşekkür ederim. Müziğiniz aracılığıyla yaptığınız gerçekten çok dikkat çekici. Bu müzikten öte bir şey, bu gerçekten bir yolculuk, bir çoğumuzu alıp götürdüğünüz ve güzel yerler gösterdiğiniz karanlık zamanlarda ışık ve umutsuzluk zamanlarında umut Bundan dolayı çok teşekkür ederim.

Sami Yusuf: Milyon dolarlık soruyu sormak istiyorum. Tüm bunları yapmak nasıl mümkün olabiliyor pek çok alanda harikasınız, fakat modern dünya içerisinde dengeli bir şekilde tüm dağınıklığın ve sesin ışığı altında ve görültünün, bu daha iyi bir kelime, dünyada duyduğumuz ve dünyadaki tüm sorunlar, nasıl dengede kalabiliyorsunuz? Bu dengeyi nasıl buluyorsunuz?

İbrahim Kalın: Yani çocukken, büyürken Her zaman bir şeye dayanmam gerektiğini düşündüm bir şeyler yapabilmek için. Eğer seyahat çıkacaksam bir yerden başlamalıyım ve bir hedefim olmalı ve bir yön duygusu. Bir şey almak için markete gitmek gibi ya da bilgi ve burs almak için bir yolculuğa çıkmak ve bir profesör olmak veya herhangi bir alanda profesyonel olmak aklınızda bir hedef olmalı. Bir fikriniz olmalı tüm bunları yapmakta olduğunuz bir amaç. Ve bu beni gerçekten geleneksel konseptimize geri getirdi bilgeliğe ya da Hikmet’e. Ve müslüman filozofları incelediğimde ve düşünürleri, ilahiyatçıları ve sufileri bilgeliğin eylemlerimize gerçekten rehberlik etmesi gerektiği sonucuna vardım. Düşüncelerimize, duygularımıza, aklımıza ve kalplerimize, çünkü bilgelik her şeyi yapmamızın amacıdır. İster fizikçi ister doktor olun veya bir politikacı, bir bilgin veya bir şair ne yaptığın için bir açıklaman olmalı. Ve bu anlam arayışımızın bir parçası, çünkü bir arayış ile hareket ediyoruz veya bir anlam arayışı. Bir anlamı olmadan hiçbir şey yapamayız.

Sami Yusuf: Doğru.

İbrahim Kalın: Modern dünyada nihilistler hiçbir anlam olmadığını iddia ettiler ve bununla yaşamak zorunda olduğumuzu. Fakat derinlerde hepimiz bunu biliyoruz evet, bu anlamın nasıl ortaya çıkarılacağına dair bir soru var, bunu hayatında fark et ve başkasına sun. Evet bu büyük bir soru, fakat anlamsız yaşayamayız bunu biliyoruz. Anlamsızlık anlam arayışımıza bir cevap olamaz. Hatta mantıksal olarak bile, elbette anlamsızlığın kendisinin bir cevap olduğunu söyleyebilirsin fakat bu kendisiyle çelişir, mantıklı olmaz. Ve böylelikle ne yaptığımı anlamaya çalıştım, ve tüm bunlar beni bir tür çok boyutlu gerçeklik anlayışına getirdi. Bu dünyada kendi varoluşumu okumama ve politikadan müziğe kadar her şey akademi dünyasından sosyal konulara ve diğer şeyler bana gerçekliğin çok katmanlı olduğu gerçeğinin içgörüsünü verdi. Bu nedenle cevabımında çok katmanlı olması gerekiyor. Demek isteğim, eğer gerçeği tek bir bileşene indirgeyemezsem, ki bunu mantıksal olarak yapamam çünkü dünya çok zengin gerçeklik çok yönlü, Entelektüel, manevi, sanatsal yeteneklere ve kapasiteye sahip olmalıyım gerçekliğin farklı yönlerine cevap verebilmek için. Çünkü dürüst olmak gerekirse elbette bu dünyada kaybolduk gürültü ve aşırı hız dünyasında her şeyi abartıyoruz.

Sami Yusuf: Evet.

İbrahim Kalın: Ve her zaman kendi iç gözlemimiz için bir zamana ihtiyacımız var. Biraz duraklamalıyız.

Sami Yusuf: Bunu nasıl yapıyorsunuz?

İbrahim Kalın: Zor çünkü dünya yanınızdan geçiyor. Çok hızlı hareket ediyor. Fakat bir zamanlar Tolstoy’un dediği gibi, “Güzel bir bahçeye koşuyorsan”, “Çiçeklerin hiçbirini göremezsin.” Biraz yavaşlamalısın, bazen bir gül veya bir lale’nin önünde durmalısın ya da bir zambak ya da 0 çiçeğin güzelliğine şahit olabilecek bir şey. Eğer sadece geçip koşuyorsan ve acele ediyorsan o bahçede bulunmuyorsun. Çok şey kaçırıyorsun. Sadece biraz yavaşlamalısın. Ama bunu elbette görevlerini ihmal etmeyecek şekilde yapıyorsun. Geride kalmıyorsun. Bu yüzden önemli olana konsantre oluyorsun. Önceliklerin olmalı. Tüm vaktini, tüm gününü fazla önemi olmayan şeylere harcayabilirsin seni asıl meseleden uzaklaştıran her türlü şey. Ama bir yön duygunuz varsa, bir anlamınız varsa size tüm bunları yaptıran bir amaç varsa, bence zamanınızı daha iyi yönetmeniz mümkün olabilir. Allah aslında size bereket veriyor ve zamanınızı arttırıyor ve 24 saatiniz birdenbire sayısal 24 saatten çok daha fazlasına dönüşüyor. Ve bazı anlar var, eminim hepiniz deneyimlediniz, eminim siz de deneyimlediniz, hepimiz yaşıyoruz Bazı anlar var sadece bir dakika, 10 dakika ya da bir saat günlerce çalışmaya veya sohbete değer çünkü çok yoğun. Bu çok derin ve önemli. Ve ben her zaman zamanı sonlu insanlar olarak içinde yaşadığımız zamansal zamanı sonsuzluktan bir damla olarak hissettim. Her zaman sonsuzluğa bağlısın. Bunun farkında değilsin, Fakat öz düşünümde, tefekkür halinde, müzikte, maneviyatta, ibadette veya büyük bir olay, bir kayıp karşısında bir travma veya herhangi bir şey yaşadığınızda sonsuzluğa dokunuyormuş gibi hissediyorsunuz. O ebedî ana bağlısın aşırı sevgi ve şefkat anında. Evladına olan sevgin, eşine olan sevgin annene babana olan sevgin vs. Bunu o zamanda hissediyorsun, o sonsuz ana bağlı olduğunu. Ve tüm bunlar zamanınıza daha fazla bereket getiriyor ve aşılıyor. Kendi kendini motive eden bir ilke haline geliyor, ne yaptığını anlamaya çalışıyorsun, eylemlerine anlamlar aşılamaya çalışıyorsun, açıklama sağlayabileceğin bir şey yapmak istiyorsun. Bunu yapıyorum çünkü yapmak için iyi bir nedenim var.

Sami Yusuf: Doğru.

İbrahim Kalın: Ve bu özellikle bize dünyanın hiçbir anlamı olmadığını kulağımıza fısıldandığı, bir dünyada bu özellikle zor.

Sami Yusuf: Doğru.

İbrahim Kalın: Dünya sadece maddi bileşenlerden oluşan bir bileşimdir ve nötronlar ve protonlar ve kimyasallar ve enerji ve madde ve bunların tümü. Yüce bir anlamı yok, dışarıda bir yerlerde bulunan bir dünya, bunu böyle kabul et. Ama derinlerde bundan daha fazlası olduğumuzu biliyoruz. İnsan olarak bu anlamı arıyoruz. Ve bilgelik bize bu alanı sağlıyor bu anlama nasıl ulaşacağımızı anlamamızı ve hayatımızda nasıl gerçekleştirmemizi sağlıyor. Ve bizim geleneğimizde yine uzun uzun zamandır batının geleneği olduğuna inandığım.

Sami Yusuf: Evet

İbrahim Kalın: Doğru olanın birliğine sahipsin, iyi olanın ve güzel olanın. Bu mantık, etik ve estetik. Bunlar tek bir birleşikten oluşan gerçeklikti. Birbirinden asla ayrılmayan. Eğer bir şey iyiyse doğrudur. Bu gerçeğe dayanıyor. İyi ve doğru olan bir şey varsa, aynı zamanda güzel olmalı. Ve güzel bir şeyse, gerçeğe ve iyiliğe dayanmalıdır. Elbette çok farklı önceliklerimiz var, neyin iyi olduğu çok farklı bir değer sistemi, doğru olan şeyin karla ölçüldüğü diyelim. Evet. Verimlilik, yeterlik, nicel sayılar. Daha büyük, daha büyük daha iyi. Evet. Sayılar, istatistikler. Hayatımızdaki kaliteyi kaybettik ve yaşam kalitesi bizi terk etti. Şimdi, bu yüzden eğitimciler bundan bahsediyor, çocuklarınızla kaliteli zaman geçirmelisiniz. Onlarla geçirdiğiniz zamanın geri kalanı kalitesiz gibi. Ve zehirleniyorlar, toksikleşiyorlar tüm bu görüntüler ve mesajlarla. Ve sonra bunu düzeltmek için kaliteli zaman harcıyorsunuz. Artık çok geç. Modern dünyanın hızıyla rekabet edemezsin, sosyal medya ve anında duyulan zevk anları haz ve tüm bu şeyler. Tüm bunlarla rekabet edemezsin. Bu kaliteyi bir yaşam tarzı olarak zamanına ve hayatına getirmelisin. Aksi takdirde kaliteli zaman geçirerek, diyelim bunu günde yaklaşık bir saat yaparak, ki birçok insanın yapabileceğinden şüpheliyim iş programları vesaire sebebiyle, her şeyi kaybediyorsunuz. Bu nedenle bilgelik, Hikmet bizim geleneksel anlamda kullandığımız şekilde bize yaptığımız şeyin gerçeğe dayanması gerektiğini hatırlatır, mantıksal olarak doğru olması gerektiğini, iyiliğe dayalı olması gerektiğini etik olarak iyi olmalı, kötü değil. Erdeme dayalı olmalı. Ve varoluşumuzun güzel yönünü yansıtmalı. Estetik olarak kendinizi güzel şeylerle çevrelemelisiniz ki kalbiniz ve zihniniz uyum içinde çalışabilsin. Ve güzellik asla lüks değildir. Bugün modern dünyada güzellik aldığınız ve sattığınız bir şey haline geldi.

Sami Yusuf: Bu çok doğru.

İbrahim Kalın: Ticarileştirildi. Pahalı bir şey, Sadece zengin insanlar güzel şeylere sahip olabilir. Güzel nesneler veya evler diyelim. Bu çok yanlış. Güzellik geleneksel anlamda, hiçbir zaman ticari bir ürün olmadı. Bir cami yapılırdı veya bir halı dokunurdu kutsal anlamı ve güzelliği uğruna, satmak veya ticari bir şeye dönüştürmek için değil. Tabii ki birisi sponsor olmalıydı, ödemesini yapmalıydı şüphesiz. Kendi pazar mantığına sahipti. Ama asla satılık bir nesne olmadı, değil mi? Kaligrafi, müzik ve tüm bu hepsi bunlar hayatımıza kalite katmak içindi. Anlam arayışımızda bize yardımcı olan. Doğru. Yani, müzik dinlediğinizde örneğin senin müziğini dinlediğimde ya da büyük Batılı bestecilerin müziğini Bach ve Vivaldi gibi, ve hatta onlardan önce Corelli, Telemann ve birçok diğerleri gibi, veya Müslüman dünyasından diğer harika müzisyenler gibi Nusrat Fateh Ali Khan veya Umm Kulthum veya daha birçokları halk geleneğimizden, Neşet Ertaş, Âşık Veysel gibi ve diğer birçok harika besteci ve müzisyenler, müziklerinde gördüğüm hepsi bir yolculuktalar. Bize seyahat ettikleri yolu gösteriyorlar. Ve bizi davet ediyor, “Eğer bu beğendiysen bu benim sahip olduğum şey, “gelip bana katılabilirsin.” Ve farklı deneyimlere bakabilirsiniz o yolculukta. Yani bütün bunlar sana bir birlik duygusu verir. Her şeye daha üniter birimsel bir bakış açısı ile bakmaya çalışırsınız. Bu nedenle, benim gibi benim durumumda olduğu gibi, örneğin, evet, ben bir hükûmet yetkilisiyim. Kitap yazıyorum, müzik yapmaya çalışıyorum ve insanlara ne yaptığımı açıklamaya çalışıyorum.

Sami Yusuf: Müzik yapmaya çalışmaktan daha fazlasını yapıyorsun.

İbrahim Kalın: Evet, teşekkür ederim. Çok naziksin. Bunu senden duymak çok hoş, teşekkür ederim. Yani tüm bunlar birlikte olduklarında anlam kazanıyorlar. Ve onları ayırdığımda onları bölümlere kategorize etmiş oluyorum, bütünlüklerini kaybediyorlar. Ama hepimiz bütünlük içinde bir hayat yaşamak istiyoruz, entelektüel olarak, ama aynı zamanda kalbimiz ve duygularımızla ile. Çok şey söyledin.

Sami Yusuf: Her söylediğin şey yeni bir kapı açıyor. Felsefi konuştun bu çok hoş. Ben bu alanda öğrenciyim. Sen bir Üstadsın başarılı bir öğretmensin. Farklı gerçeklerden bahsettin. Bana bilgelerimizden biri tarafından bir alıntıyı hatırlattı, “Şimdiki dünyada eksik olan şey “her şeyin aslına, doğasına dair derin bir bilgidir.” Kendi içinde gerçeklik nedir? Ve dediğin gibi farklı gerçeklik katmanları.

İbrahim Kalın: Pekala, bu çok iyi temel bir soru. İndirgemecilik felsefi hastalıklardan biridir modern dünyanın. Devasa bir sistemi bir bileşene küçültme eğilimindeyiz, kontrol etmemize yardımcı olacağını düşünerek, bilimsel olarak açıklamadan. Bu bir kontrol işlevidir. Çünkü basit tutarsan o zaman kontrol edebilirsin onu manipüle edebilirsiniz. Bu çoğu indirgemeci bilimsel fikirlerin arkasındaki güç oldu, ne yazık ki modern dünyada çünkü modern kapitalizm kontrol fikri tarafından yönlendirilir.

Sami Yusuf: Doğru.

İbrahim Kalın: Seni kontrol edebilirsem, seni tanımlayabilirim. O zaman sana daha fazla ürün satabilirim. Sonuç bu. Demek istediğim, kulağa çok iğrenç geliyor, ama inan bana günün sonunda arkasındaki mantık bu. Çünkü tüm istatistiksel çalışmalar ve sosyal medyada psikolojik çalışmalar, davranış kalıpları ve tüm bu eğilimler ve tüm bunlar üzerinde çalışılıyorlar ne sevdiğini, nelerden hoşlandığını anlamak için ve ayrıca zevkini etkileyebilmek için tercihini, öyle ki günün sonunda, sana daha fazla ürün satabilmek için, değil mi? Sana daha fazla satmak istiyorum. Ne yazık ki bu modern kapitalizmdir. Ve böylece kontrol, kapitalizmin bir işlevi haline geliyor. Ve bilim, bilgi, araştırma, bütün bunlar sizi ve müşteriyi kontrol etme yollarının farklı bir işlevi haline geliyorlar. Ve aslında, insanlar aniden sadece müşteri oluyorlar. Artık ışığı taşıyan varlıklar değiliz ruhlarımızdaki ilahî olanı bulunduran, sadece müşteriyiz, değil mi? Ya müşteriyiz veya potansiyel müşteriyiz. Sadece iki tür insan var kapitalizm için. Şimdi, kontrol sorunu basitlikle ilgili. Basit tutabilirsem, yani tüm bu karmaşıklığı bir veya iki bileşene azalt, o zaman ben tek bir düğmeye basarak kontrol edebilirim ve hepsi bu kadar. Demek istediğim, “Truman Show” da ne olduğunu hatırla, değil mi? Hayatı nasıl bir şekilde kurulmuştu, o kadar, birçok farklı şekilde kontrol ediliyordu ki, ve tuzağa düşürüldüğünü bilmiyordu. Kurulumun bir parçasıydı. Yalan bir hayat yaşadığını, inşa edilmiş bir varlığın hayatını sadece TV uğruna inşa edilmiş böylece ürünlerini satabilmeleri için. Ve, bir ürün gösterecekleri bir an olacak Eşi yanına gelir ve der ki: “Bugün sana bu makarnayı pişirmek istiyorum,” ama bu aslında bir reklam. Çok insanlık dışı. Şimdi bu “Truman Show” idi, sanırım 30 yıl önce çekilmiş. Bugün yeterince tuhaf olan, herkes “Truman Show” un bir parçası olacak istiyor sosyal medya ile. Her şeyi paylaşmak istiyorum, her fotoğrafı Onu oraya koymak istiyorum. İnsanların beğenmesini istiyorum. Ve başka bir hayat yaşamak istiyorum sosyal medyada, sanal gerçeklikte vb. Demek istediğim, düşündüğün zaman bu korkunç bir şey. Mahremiyetinize ne oldu? Kendine ne oldu? Kendi kimliğine ne oldu? Demek istediğim, kendini her gün yeniden tasarlıyorsun en güncel moda ve trend’lere göre ve tüm bu şeylerle, artık kendin olmaktan çıkıyorsun. Fakat aslında modern kapitalizm buna sebep oluyor bunun olmasını sağlıyor ki senin kontrol edebileyim. Mesele şu ki, gerçeklik çok daha karmaşık bileşenlerinden sadece birine indirgenmekten daha karmaşık. Müslüman filozoflarımız ve birçok diğerleri gibi Batı geleneğinde Heidegger’in dediği gibi, varlık, el-vücd, terimin felsefi anlamında, bireysel varoluşun toplam sonuç ve tahsilatından daha fazlasıdır. Ve ben organlarımın bir derlemesinden daha fazlasıyım. Ellerimden, ayaklarımdan, gözlerimden daha fazlasıyım. Evet, onlar benim bir parçam, onlar benim. Ama bir araya geldiklerinde Ben organlarımdan daha fazlasıyım, değil mi? Beni elime, gözüme veya kulağıma indirgeyemezsin. Evet. Değil mi? Hepsi eşit olarak dağıtıldığında ben bir bütünüm. Yani gerçek buysa, bu gerçekliğin doğasıdır, o zaman gerçeği farklı seviyelerde anlamaya çalışmalıyım. Materyal düzeyde, evet, sahip olduğum araçlar var fiziksel şeyleri anlamak için.

Sami Yusuf: Evet

İbrahim Kalın: Bunu hareket ettiriyorum burada bir bardak var. Yani, ben buna böyle cevap veriyorum. Fikirler düzeyinde, aklımı kullanıyorum ve ben bu gerçeğe böyle cevap veriyorum. Hayal gücü düzeyinde, hayal dünyasında, ‘alam al-khayāl, örneğin. Bu aslında bir anlamda hayal aleminde yaşanan bir deneyim. Demek istediğim, oradasın, bir ekrandasın Ben ekrandayım. Biz gerçeğiz ama gerçek değiliz. Biz biraz farklı gerçeklik seviyeleri arasında seyahat ediyoruz. Bu yüzden buna hayal gücümle cevap veriyorum. Şiir, müzik, din, metafizik. Bir roman, tüm bunlar gerçekliğin belirli bir yönüne karşılık veriyor. Tüm bu karmaşıklığı tek bir öğeye azaltırsam, Gerçekliğin inanılmaz derecede zengin doğasını kaçırmış oluyorum, Bence bu modern dünyada unuttuğumuz şeylerden biri. Ve sadeliğin indirgemecilik olmadığını unutuyoruz. Çok sade olabilirsin.

Sami Yusuf: Etkileyici.

İbrahim Kalın: Arkasında inanılmaz bir karmaşıklık olan. Çünkü dedikleri gibi “Basitlik, sadelik, nihai karmaşıklıktır.” Basit bir şekilde yapmak istiyorsun azaltmadan tek bir bileşene veya öğeye. Mesela senin müziğin gibi, değil mi? Demek istediğim, bir şey söylüyorsun bir his taşıyorsun, bir duygu, o şarkıda bulunan bir fikir, ve bu küçük bir yolculuk. Bizi orada sana katılmaya davet ediyorsun. Ve bazen müzisyenler bunu da hissediyor, erişebileceğin en iyi an en basit olan andır müzikal bir melodide. Bu çok karmaşık, duh-duh-duh-duh-duh olan tür şey değil, daha ziyade çok basit seslerdir. Benim görüşüme göre aslında, kutsal seslerin bir yansımasıdır, onları buraya getir. Ya da onlar kendileri buraya geldiler.

Sami Yusuf: Wow.

İbrahim Kalın: Birleşmek için ebedî olan sesleriyle. Ne zaman harika müzisyenler duysam ben böyle hissediyorum, harika besteciler. Onların gökyüzüne yükselip bunları indirip bir kâğıt parçası üzerine yazdıklarını ve sonra çaldıklarını hissediyorum. Çok canlandırıcı geliyor çok manevi, çok derin. Bu basitçe indirgenemez bazı fiziksel, kimyasal eylemlere veya beynimdeki bazı reaksiyonlara. İnsan haysiyetine hakaret olur bu bunların hepsinin kimyasal şeyler olduğunu iddia etmek aklımda olup biten. Neden bu şekilde oluyorlar ve başka bir şekilde değil, değil mi?

Sami Yusuf: Yine pek çok şeyden bahsettin. Bu çıkarımların her biri sorular için yeni kapılar açıyor. Bunun hakkında konuşma vaktine sahip miyiz bilmiyorum, fakat neden özellikle Batı’da, neden bu kutsallaştırmanın tersi olan süreç gerçekleşti ve neden yörünge biraz farklıydı diğer geleneklerde İslam geleneğinde diyelim veya Hindu medeniyeti, diğer medeniyetlerde, geleneklerde. Bunu bilmek isterim. Ve sonra müzik hakkında konuşmak istiyorum.

İbrahim Kalın: Tamam. Şimdi, kısaca modernliğin yükselişi tamamen Hıristiyan teolojisinin başarısızlıkları ile ilgiliydi ve Batı’da geleneksel Hıristiyanlık ile. Hıristiyan kiliseler inandırıcı cevaplar vermeyi bıraktıklarında, açıklama bilgeliğini kaybettiklerinde neden bazı şeylerin bu şekilde olduğunu diğer mekânlar açıldı. Ve aydınlanma ideolojik eğilim ve felsefi bakış açısından egemen oldu Batı için, önce Avrupa için, ve sonra dünyanın geri kalanına yayıldı. Elbette bu uzun bir geçmiş, o tarihte kaybolmak istemiyorum, ama öykümüzün önemli bir parçası çünkü biz ondan etkilendik. Ve aklımız şekillendi tüm bu büyük genellemelerle. Kullandığımız kelimeler ve terminoloji bile, her şeye orta çağ “Karanlık Çağları” diyorlar.

Sami Yusuf: Bu çok doğru.

İbrahim Kalın: Öncelikle o kadar karanlık değildi. Evet, karanlık anlar vardı, fakat karanlık anlar modern tarihimizde de var. Demek istediğim, soykırımlar, nazi soy kırımı, iki dünya savaşı, kimyasal silahlar, kitle imha silahları, ve hepsi. Bunlar çok karanlık gerçekler, ama biz bu çağa Karanlık Çağ demiyoruz. Biz buna bilgi çağı diyoruz, biz buna şimdi birçok başka isim veriyoruz. Ama gerçek şu ki, ne zaman büyük bir gelenek doğru soruları sormayı bırakırsa ölmeye başlar. Bu tüm gelenekler için geçerlidir. İslami gelenekte de aynı şey oldu. Bir süre için İslam geleneğinin üyeleri, akademisyenler, aydınlar, entelektüeller, aydınlar sınıfı ve diğerleri, doğru soruları sormayı bıraktılar. Bunu söyleyerek soru sormayı bıraktılar, “Buna ihtiyacımız yok, bu bizi çok uzağa götürecek, “inancımızı kaybedeceğiz vs.” İnsan düşüncesini durduramazsın inancı korumak adına. Çünkü eğer bunu yaparsan, inanç içerikten yoksun hale gelir ve ikna kabiliyetini kaybeder. Ve eğer onu kaybedersen.

Sami Yusuf: Ve duygusal hale geliyor.

İbrahim Kalın: Tamamen duygusal hale geliyor, evet. İnanıyorum çünkü ailemi seviyorum. İnanıyorum çünkü camimizi seviyorum. Fakat entelektüel bir temelde seninle tartışıldığında neden bu dine inandığını, neden Allah’a inandığını, neden ahirete inandığını, ve iyi, ikna edici cevapların yoksa, o zaman inanç duygusallaşır. Ve bu inanç için büyük bir tehlike. Çünkü bir kez o duygusal öğeyi alıp götürdüğünde ve yerine başka bir şey koyarsan, işte bu, sonsuza kadar gitti.

Sami Yusuf: Doğru.

İbrahim Kalın: Bundan kurtulamazsın. Bu yüzden entelektüel prensibi güçlü tutmalısın. Maalesef Hıristiyan geleneği 17. ve 18. yüzyıllarda bunu kaybetti. Yeni cevaplar veremediler. Ve başka bir yol açıldı bu anlamda Batı’da, Aydınlanma ve geri kalanı. Yani soru sormayı bıraktığınızda, bu her gelenek için büyük bir tehlike. Ve sonra yanlış soruları sormaya başlarsan, bu başka bir sorun. Kaybolursun. Doğru soruların ne olduğunu bulmalısın. Onlardan kaçınamazsın. Böylece geleneği canlı ve hareketli tutarsın. Gelenek, geçmişi mumyaladığınız anlamına gelmez. Gelenek, geçmişte olanlarla ilgili sadece nostaljik bir fikriniz olduğu anlamına gelmez. Gelenek şu anlama gelir: sana çok değerli bir şey verildi ve şimdi onunla bir şey yapman isteniyor. Ve onunla ne yapacağını bilmiyorsan, esasında geleneğine ihanet ediyorsun. Bekleneni, doğru olanı yapmıyorsun. Bu geleneği kabul edersen, bugün getir, canlandır, revize et, güçlendir, hayat ver, ve sonra ona bir şey ekle, ve sonra, yaşayan bir geleneğin parçası olursun. Aksi takdirde gelenek sadece tarih olur. İhtiyacın olan şey tarih değil. İhtiyacın olan şey yaşayan bir gelenek bugününü ve geleceğini şekillendirebileceğin. Sadece bu etkileşimli ve dinamik yaklaşım sayesinde, veya ilişkiyle büyük aydınlardan faydalanabiliriz İslam geleneğinin. Evet, İmam Gazali son derece önemlidir, el-Farabi’den Mulla Sadra’ya, son derece önemlidirler. Ziryab’dan, değil mi? Endülüs’te büyük müzisyen, Mimar Sinan’a kadar. Ama sadece çalışmalarına hayranlık duymak isteyemiyorsun. Onlardan öğrenmek istiyorsun. Onlarla meşgul olmak istiyorsun. Gazali ve Farabi’ye sorular sormak istiyorum. Ve cevap almak istiyorum. Ama sonra bugünün sorularını sormalıyım. Günümüzün, ve mantıklı cevaplar bulmalıyım o uzun akıl yoluyla düşünme geleneğinde ve kalplerimiz aracılığıyla.

Sami Yusuf: Şimdi sorum gerçekten müzikle ilgili. Bağlama çalma şeklini seviyorum. Bağlama çalmanızı seviyorum.

İbrahim Kalın: Teşekkür ederim.

Sami Yusuf: Sizden duyduğum son parça Âşık Veysel eseriydi aslında. Çok güzel ve onun hakkında biraz araştırma yaptım aynı şekilde büyüleyici… Onun hayatı hakkında fazla bilgim yoktu. Ve sesiniz gerçekten eşsiz gerçekten eşsiz. Çünkü güzel bir sıcaklığa sahip düşük orta ve orta aralıkta. Ve bilmiyorum, çok beğeniyorum. Sesinizi gerçekten seviyorum. Bence daha çok müzik yapmalısınız.

İbrahim Kalın: Teşekkür ederim.

Sami Yusuf: Daha fazla içerik yayınlamalısınız. Albümünüz var mı?

İbrahim Kalın: Teşekkür ederim. Her şeyden önce, bu nazik sözler için tekrar teşekkür ederim, özellikle sizden geliyor olması.

Sami Yusuf: Gerçek bu.

İbrahim Kalın: Çok teşekkür ederim. Ve siz müziğinizle bizi çok farklı güzel hallere soktuğunuz derin düşünce, güzellik ve merhamet. Teşekkür ederim, bunu yaptığınız için teşekkür ederim. Çünkü müziğiniz Müslüman dünyasının ötesine ulaştı. Demek istediğim, küresel bir ses haline geldi ve müziğinizle çok şey başardınız. Bir bakıma bu, müziğin ruhu ile uyumludur. Müzik kelimesi bildiğiniz gibi müz’den geliyor. Ve müz ilham veren şeydir. Ve bir kere bu ilham fikrine sahip olduğunuzda, Yani, yaptığınız şeyin ustası olmadığınıza bir şey veriyorsunuz ve bunu başkalarıyla paylaşıyorsunuz. Yani bu aslında sizi mütevazı kılıyor. Gerçek bir müzisyen veya herhangi bir şeyin ustasıysanız, asla kibirli olamazsınız çünkü yeteneğinizin size verildiğini biliyorsunuz. Göreviniz onu en etkili şekilde kullanmak ve alçak gönüllü bir şekilde yap. Böylece şereflenmiş olur. Ruhsal olarak artar. Ve onu paylaştığınızda azalmaz, daha fazla olur çünkü her zaman neredeyse bulaşıcıdır, değil mi? Bir yerden başka bir yere yayılır.

Sami Yusuf: Wow.

İbrahim Kalın: Yani müzik ile, her zaman çok şeyin açıldığını hissettim aklımda, ruhumda anlatılmazsın anlamını daha iyi anlamaya başladım. Tarifsiz noktaya ulaştığınız anlar vardır. Zihninizde, ruhunuzda, yüreğinizde sahip olduklarınızı ifade etmeye yetecek kadar kelime bulunmayan şeyler vardır. Ve o tarif edilemez noktaya ulaşırsan en güzel şeyleri söylemeye başlıyorsun. Kelimelerin ötesinde bulunan bu sınıra gerçekten gitmelisin böylece sükût içerisinde konuşmaya başlayabilirsin. Bazen en güzel sohbetler sessizce, sözler olmadan gerçekleşir. Arkadaşlarının arasındasın, dostların ve sen sadece sessiz kalıyorsunuz. Ve bu en güzel sohbettir. Ve asla “Neden sessiz kalıyoruz? “Bir şey mi oldu? “Ters giden bir şey mi var?” Bu soru asla sorulmaz. Aksine, sessizliğin keyfini birlikte yaşarsınız. Çünkü tanımlanamaz olanın nüfuz ettiği yerdir zihinlerimiz ve ruhlarımız ve çok şey açılıyor. Söylemeyerek çok şey söylüyorsun. Müzik en önemli mekândır, en azından benim için, bu duyguları ve fikirleri ifade edebilmek için ve halleri, tek bir kelime söylemeden. Sadece notalara basarak bir şey söylüyorsun. Ve bir nevi sizi içine çekiyor. Ve o ana konsantre olmaya başlıyorsun. Ve sonra bunu göstermenin güzelliği var, çünkü özellikle diğer müzisyenlerle, başkalarıyla çaldığınızda, senkronizasyon, bu ortak çalışmadan doğan uyum çok güzel. Kendinsin, bir şarkıcı olarak her zaman kendinsin besteci veya enstrümantalist olarak kendinsin, ama aynı zamanda başkalarıyla birliktesin. Bireyselliğini kaybetmiyorsun. Başkalarıyla beraber çalıyorsun. Aslında, içinizdeki en iyiyi ortaya çıkarıyorlar, özellikle iyi müzisyenlerle çalıyorsan. Seni davet ediyorlar, canlandırıyorlar, bazen seni ayartıyorlar. Bunu yapabilir misin? Bunu müziğin ortasında yapıyorsun, değil mi? Hepsi doğaçlama. Elbette pratik yapıyorsun ama anlar var bir orkestranın veya grubun parçası olduğunuzda hissediyorsunuz, bir topluluk, örneğin, kollektifin bu mükemmel kombinasyonuna sahipsin ve bireyine. Senden daha büyük bir şeyin parçasısın kendini kaybetmeden. Ve diğer müzisyenlerle çaldığınızda, şunu hissediyorsunuz, hayatımı böyle yaşayabilir miyim? Sadece bu müziği çalmak değil, fakat ben daha büyük bir gerçekliğin parçasıyım. Cemiyetim, ailem, arkadaşlarım, üniversitem, ülkem, sonra genel olarak insanlık. Başkalarıyla o akış hissine sahip olabilir miyim? Kendi benliğimi, kişiliğimi kaybetmeden, kibirli olmadan? Çünkü yeteneğimin daha değerli hale geldiğini biliyorum başkalarının da katılmasıyla. Demek istediğim, bunlar müziğimi yaptığımda bana ilham veren şeyler ve müzik dinlerken, müzik çalarken, ve bu tarif edilemez müzik aracılığıyla iletmek, dediğim gibi, inanıyorum ki, çok şey söylüyor seçebileceğiniz herhangi bir kelimeden daha fazla.

Sami Yusuf: Hâlâ açıklamadınız tüm bunları nasıl yapıyorsunuz. Tüm bunları yapacak zamanı nasıl buluyorsunuz? Müzik ve single yayımlamak için… Demek istediğim, işinize ve yaşamınıza aşina olan herhangi biri, üretken olduğunuzu biliyor, çok çok meşgulsünüz. Birçok şey yapıyorsunuz. O bereketten biraz nasıl elde ederiz?

İbrahim Kalın: Zamanla, hareket halindeyken nasıl şeyler yapılacağını öğreniyorsunuz. Ben üniversitedeyken, orada profesör olarak ders vermekteydim, kendi zamanım vardı ve kendi şeylerimi planlayabiliyordum ve ofis kütüphanemde saatler geçirebiliyordum. Ve şimdi o lükse sahip değilim. Bu yüzden seyahat ettiğimde şunu fark ettim resmî toplantılara ve diğer yerlere gittiğimde çalışabileceğim zamanlar var. Uçakta, otelde, burada ve orada. Ben de bu alışkanlığı geliştirdim hareket halindeyken bir şeyler yapmak. Bir şey yazıyorsam ve her zaman yanımda bir şeyler vardır, kitaplarım, notlarım ve bilgisayarım ve bunun gibi şeyler. Sazımı, müzik aletimi taşıyamıyorum her yere. Ama her zaman burada ve burada bu yüzden aklımda ve kalbimde. Uzaktan bile olsa her zaman çalıyorum diyebiliriz, sembolik veya ruhsal olarak. Yani, bunları zamanında nasıl yapacağınızı öğreniyorsunuz. Sanırım ve daha az önemli şeylere daha az zaman harcamak.

Sami Yusuf: Evet.

İbrahim Kalın: Sosyal medyada daha az zaman harcamak, TV’de ve bunun gibi şeyler. Bunların hiçbirini yapmayın tabii ki bunu söylemiyorum. Şüphesiz onlardan kaçınamayız. Ama bunu makul bir şekilde yapın. Gerçekten gerekli olduğu ölçüde yapın siz ve hayatınız için. Ve sonra önemli olana odaklanın, gerçekten kalıcı olana. Çünkü hepimiz kendimizi bir şeye bağlamak istiyoruz kalıcı olan, dayanıksız bir şey değil, geçecek bir şey değil önümüzdeki beş dakika içinde veya önümüzdeki iki gün içinde. Bir şeye bağlı kalmak istiyorsun sana bir devamlılık hissî verecek, dayanıklılık, bir tatmin duygusu. Aksi takdirde, sonu yoktur, bu anlık haz anlarının, fiziksel veya cinsel zevkler ve bunun gibi şeyler. Bunun sonu yok. Ama onlarda da derin bir ruhsal tatmin yoktur. Derin anlam arayışımızın cevabı yok bunlardan herhangi birinde, onların üzerine gitmeliyiz, onların ötesinde, bir memnuniyet ve tatmin duygusu edin.

Sami Yusuf: Çok teşekkür ederim Profesör Kalın Reflections’de bize şeref verdiğiniz ve bizi onurlandırdığınız için. Pandemi’de olduğumuz düşünülürse, bu çok. Bu çok eşi benzeri görülmemiş zamanda yaşıyoruz, sizden birkaç yansıtıcı kelime duymak çok hoş olur, eğer mümkünse.

İbrahim Kalın: Evet, COVID-19 hepimiz için büyük bir sınav oldu, dünya sistemi için, küresel düzen için ya da düzensizlik için, tüm ülkeler için. Hiyerarşi olmadığını gösterdi böyle büyük bir felaket söz konusu olduğunda. Zengin ve fakir, irili ufaklı, Doğulu ve Batılı, ABD veya Orta Doğu veya Avrupa veya Asya, önemi yok. Sanırım bu görünmez virüs, çıplak gözle göremediğimiz virüs, tüm dünya sistemini dize getirdi. Ve tüm dünya sistemi pozitif çıktı. Bu yüzden gerçekten harekete geçmeliyiz bundan bazı dersler öğrenmek için. Kendimizi tecrit etmeye başlamamız güzeldi, sosyal mesafe ve maskeler vb. ama daha da önemlisi, kendini soyutlamadan kendi kendini yansıtmaya geçme yeteneğini göstermektir. Kendi kendine karantinadan kendimizi karantinaya almaya tüm kötü olan, alçak olan, iğrenç olan şeylerden. Bunu geliştirebilirsek, ve sanırım bu süreçten öğrendik maddi olarak daha azıyla yaşayabiliriz. Daha az daha iyidir. Ve Schumacher’ın uzun yıllar önce dediği gibi, “Küçük güzeldir.” Ve yine, tekrar hatırlıyoruz, küçük olanın mümkün olduğunu, güzel olduğunu daha anlamlı olduğunu ve küresel bir pandemi, bunun gibi bir felaket gerekmiyor aslında insan olarak daha az bağımlı yaşayabileceğimizi hatırlamamız için daha az bağımlı olarak yaşayabiliriz bizden aşağı olan, yani maddi olan şeylere. Bizden daha yüksek olan bir şeye güvenelim bizden daha aşağı olana değil, bu bizi aşağı çeker. Bu yüzden bunların iyi düşünme anları olduğunu düşünüyorum hepimiz için genel amaç açısından ve hayatımızın anlamı açısından. Ve bize çok fazla nimet verildi. Demek istediğim, nefes aldığımız gerçeği, konuşabildiğimiz gerçeği, görebildiğimiz gerçeği.

Sami Yusuf: Doğru.

İbrahim Kalın: Duyabildiğimiz gerçeği. Bunların ne kadar değerli olduğunu anlamanın zamanı geldi, güneş ışığını görebilmek, kuşların şarkılarını duyabilmek, dokunabilmek yiyeceğiniz meyveye, kiraz veya elmanın tadına bakabilmek, ve ne kadar değerli ve önemli olduklarını anlamak. Ve asla onları hafife almamak.