Cemre, kuzeyde Arap bölgesinde yaşayan kabileler tarafından anlatılan mitolojiden gelmektedir. İç içe üç büyük çadır yer almaktadır. Dıştaki çadırda büyükbaş hayvanlar, ortadaki çadırda küçükbaş hayvanlar, içteki büyük çadırda ise insanlar bulunmaktadır. Yaz geldiğinde, ilk olarak dıştaki büyük çadırdaki soba söndürülür; belli bir süre geçtikten sonra ortadaki soba söndürülür; daha sonra ise insanların kaldığı çadırdaki soba söndürülür. Cemre, bu şekilde anlatılır.

Yeni dünyada bilgi üretmek yeni savaş silahıdır.

21. yüzyılda güç dengeleri, askeri kapasitenin yanı sıra bilgi üretme, işleme ve yönlendirme yetkinlikleri üzerinden şekillenmektedir. Stratejik bilgi, yalnızca teknolojik üstünlük yaratmakla kalmaz; kamuoyu algısını biçimlendirir, ekonomik rekabet gücünü artırır ve uluslararası ilişkilerde caydırıcı bir araç işlevi görür. Siber savaş, veri madenciliği ve yapay zekâ destekli analiz sistemleri, bu “bilgi silahı”nın operasyonel boyutlarını somutlaştırarak klasik savaşın alanını görünmez ama etkili bir cepheye dönüştürmüştür.

Türk kelimesi ağır kelimedir. Bu kelimeyi dar bir görüşle anlamamak gerekiyor. Türk kelimesini en ince ayrıntılarına kadar araştırmak gerekir.

“Türk” adının anlam yükü, tekil bir tanımın çok ötesinde, tarih boyunca katmanlaşmış bir sembolik ve pratik alanı işaret eder. Sözcüğün kökeni, dilsel kullanım biçimleri, göçebe-toplumsal örgütlenmeler, imparatorluk vatandaşlık pratikleri ve modern ulus-devlet söylemleri üzerinden farklı anlamlara bürünmüştür; ayrıca diaspora deneyimleri ve yerel kimlik varyantları bu anlam spektrumunu genişletir. Bu nedenle çözümleme, yalnızca etimolojik veya etnik bir okuma ile sınırlı kalmamalı; eğitim müfredatları, hukuki tanımlamalar, popüler kültür, sözlü gelenekler ve politik retorik gibi çok sayıda kaynaktan disiplinlerarası olarak beslenmelidir. Araştırma yöntemleri seçiminde indirgemeci esasileştirmelerden kaçınılmalı, kimliğin statik değil akışkan ve ilişkisel bir oluşum olduğu varsayılarak güç ilişkileri, mekânsal bağlam ve zamansallık dikkate alınmalıdır. Ancak bu kapsamlı yaklaşım, adın taşıdığı kültürel sermayeyi, toplumsal beklentileri ve siyasal kullanımını ancak o zaman bütüncül biçimde görünür kılacaktır.

İkinci dünya savaşından sonra Amerika Marşal yardımlarıyla Almanyayı ve Japonyayı ayağa kaldırmıştır. Sermaye taşmak ister Amerika kendi eliyle bu sermayeyi iki büyük çalışkan iki devlete aktarmıştır. İki devletin askeri varlığı yoktur.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Marshall Planı ve benzeri ekonomik yardım programları, yalnızca yıkılmış ekonomilerin ayağa kaldırılması değil, aynı zamanda Soğuk Savaş’ın jeopolitik dengelerinin şekillendirilmesi açısından stratejik araçlardı. ABD, Almanya ve Japonya’yı yeniden inşa ederken, sermaye fazlasını güvenilir ve üretken altyapılara yönlendirmiş; böylece bu ülkeler kapitalist blok içinde ekonomik motor işlevi görmüştür. Askeri kapasitenin sınırlandırılması, bu güçlerin savaş makinesi olarak değil, sanayi ve ticaret merkezleri olarak konumlanmasını sağlamış; bu da küresel sermaye dolaşımında istikrarlı tüketim ve üretim zincirlerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.

Gelecek sadece tahmin edilir. İnsanlar çoğu geçmişi sever çünkü daha konforludur.

Geleceğe dair bilgi, epistemolojik olarak her zaman belirsizlik ve olasılık çerçevesinde inşa edilir; bu nedenle “tahmin” dışında kesinlik sunmaz. Geçmişe yönelik duygusal yakınlık ise, belirsizlikten kaçınma eğilimi ve bilişsel güvenlik ihtiyacıyla ilişkilidir. İnsan zihni, yaşanmış olanı öngörülebilirlik ve anlam bütünlüğü içinde yeniden kurgulayarak psikolojik istikrar sağlar. Bu durum, nostaljinin bireysel hafızadan toplumsal mitlere kadar uzanan güçlü bir konfor alanı yaratmasına yol açar.

Python Üzerine Notlar ve İpuçları

Python, nesne yönelimli, yorumlamalı, birimsel ve etkileşimli yüksek seviyeli bir programlama dilidir. Girintilere dayalı basit söz dizimi, dilin öğrenilmesini ve akılda kalmasını kolaylaştırır. Bu özellikleri sayesinde hem yeni başlayanlar hem de profesyoneller için ideal bir dil haline gelmiştir.

Scripton: Python için Modern Bir IDE

Eğer Python projelerinizi daha verimli bir şekilde geliştirmek istiyorsanız, Scripton tam size göre bir araç. Kullanıcı dostu arayüzü ve güçlü özellikleriyle kod yazmayı daha keyifli hale getiriyor. Özellikle yeni başlayanlar için oldukça faydalı bir ortam sunuyor.

Statik Web Siteleri Kolayca Oluşturun

Python ile statik web siteleri oluşturmak mı istiyorsunuz? Nikola ve Pelican bu iş için harika araçlardır. Nikola, bloglar, portföyler ve daha fazlasını hızlıca oluşturmanıza olanak tanırken, Pelican da sade ve güçlü bir yapı sunar. Her iki araç da Python’un gücünü web geliştirme dünyasında kullanmak için mükemmel bir başlangıç noktasıdır.

Python ile Veri İşleme: Parquet’ten CSV’ye Dönüştürme

Veri analiziyle uğraşıyorsanız, Parquet formatındaki dosyaları CSV’ye dönüştürmek oldukça yaygın bir ihtiyaçtır. İşte bunu Python ile nasıl yapabileceğiniz:

# pip ile pandas ve gerekli kütüphanelerin kurulumu.
pip install pyarrow fastparquet pandas

# main.py adında bir dosya oluşturun ve aşağıdaki kodu çalıştırın.
import pandas as pd
parquet_doc = 'demo.parquet'
df = pd.read_parquet(parquet_doc)
df.head()
csv_output = "export.csv"
df.to_csv(csv_output, index=False)

Eğer denemek için bir veri setine ihtiyacınız varsa, bu örnek Parquet veri setini kullanabilirsiniz. Bu veri seti, Python ile veri işleme yeteneklerinizi test etmek için harika bir başlangıç noktasıdır.

Büyük JSON Dosyalarını Daha Okunaklı Hale Getirin

JSON dosyalarıyla çalışırken, özellikle büyük ve karmaşık dosyalarla uğraşıyorsanız, okunabilirliği artırmak için onları düzgün bir formata dönüştürmek oldukça faydalıdır. İşte bunu yapmanın hızlı bir yolu:

cat ugly.json | python -m json.tool > pretty.json

Bu komut, ugly.json adlı dosyanızı daha okunabilir bir hale getirerek pretty.json olarak kaydeder. JSON verilerinizle çalışırken zamandan tasarruf etmenizi sağlar.

Kelimeler sırtlarında bir tarih taşır.

Her kelime, yalnızca anlam taşıyan bir ses dizgesi değil, aynı zamanda medeniyetlerin hafızasını yansıtan tarihî bir izdir. Bir kelimenin kökeni, kullanım bağlamları, geçirdiği anlam kaymaları ve başka dillere yaptığı etimolojik yolculuklar, onun kültürel bir varlık olduğunu gösterir. Dil, zaman içinde toplumsal dönüşümler, güç ilişkileri ve düşünce biçimleriyle şekillenir; dolayısıyla her kelime, bir dönemin dünya tasavvurunu, ideolojik iklimini ve duygu evrenini kodlar. Bu yönüyle kelimeler, yalnızca iletişim araçları değil, tarihsel sürekliliğin ve kırılmaların yaşayan tanıklarıdır. Bir dili anlamak, o kelimelerin taşıdığı tarihsel yükü çözümlemekle mümkündür.

Kelimeleri hatırlayabilmek ve geri çağırabilmek, günlük hafızanın iyi çalışması için önemlidir.

Dil belleğinin işlevselliği, beyin bölgeleri arasındaki karmaşık sinirsel ağların etkileşimine bağlıdır. Kelime çağrışımı, özellikle prefrontal korteks ve hipokampusun koordineli çalışmasıyla sağlanır. Bu süreç, sadece anlık hatırlamayı değil, öğrenme ve bilişsel esnekliği de destekler. Günlük yaşamda sözel bellek yetersizlikleri, bilişsel gerilemeyi işaret eden erken uyarıcılar olabilir ve psikolojik sağlığın önemli bir belirleyicisidir.

Sözler ve kelimeler insanın kavram dünyasını inşa eder.

Okuduğunuz, gördüğünüz her şeyde bir şüphe payı bırakın.

Algısal ve bilişsel süreçler, hem duyusal sınırlılıklar hem de zihinsel önyargılar nedeniyle mutlak doğrulukla çalışmaz. Bilginin üretim süreci; seçici algı, çerçeveleme ve anlatı inşası gibi filtrelerle biçimlenir. Bu nedenle eleştirel yaklaşım, yalnızca doğruluk testinin bir aracı değil, aynı zamanda zihinsel esnekliğin ve entelektüel özerkliğin teminatıdır. Şüphe, hakikate ulaşma çabasını sekteye uğratmak yerine, onu daha rafine ve sağlam hale getirir.

Bassem Youssef NELK Boys Röportajı

31 Temmuz 2025’te yayınlanan Full Send Podcast’in canlı bölümünde Mısırlı komedyen ve eski kalp cerrahı Bassem Youssef, NELK Boys ile bir araya geldi. Program, NELK Boys’un Benjamin Netanyahu’yu konuk etmesinin ardından oluşan tepkiler ve İsrail-Filistin çatışmasının medya ve propaganda boyutları üzerine odaklandı.

NELK Boys ve Netanyahu Röportajı Üzerine

Bassem Youssef, podcast’in başında NELK Boys’un Benjamin Netanyahu’yu konuk etmesinin ardından yaşanan tartışmalara ve tepkilere odaklanıyor.

Bassem Youssef Röportajı

Youssef, NELK Boys’un izleyici kitlesine ve sosyal medya etkisine sahip gençler olduğunu, ancak bu kadar hassas ve karmaşık bir konuda yeterince hazırlıklı olmadıklarını vurguluyor. Şu noktalara özellikle dikkat çekiyor:

  • Hazırlıksızlık ve Sorumluluk: Youssef, “Eğer bana Netanyahu’yu konuk eder misin diye sorsalar, evet derim ama çok iyi hazırlanırım” diyerek, NELK Boys’un röportaj için yeterli bilgi ve hazırlık yapmadığını belirtiyor. Onların yaşında insanların artık “çocuk” olmadığını, toplumsal sorumluluklarının ve platformlarının etkisinin farkında olmaları gerektiğini söylüyor.
  • İsrail Gezisi ve Propaganda: Youssef, NELK Boys’un 2023’te İsrail’e yaptığı gezinin, İsrail’in 150 milyon dolarlık imaj çalışmasının bir parçası olduğunu söylüyor. Bu tür gezilerde influencer’ların, gerçekleri çarpıtan ve tek taraflı bir anlatı sunan içeriklere maruz bırakıldığını, bunun da izleyicilere “Filistinliler çadırlarda yaşayan, ilkel insanlar” gibi klişelerle aktarıldığını anlatıyor.
  • Kamuoyu Tepkisi ve “Kullanılmak”: Youssef, NELK Boys’un bu süreçte “kullanıldığını” ve bunun sadece bir podcast ile başlamadığını, daha önceki geziler ve içeriklerle temellerinin atıldığını belirtiyor. “Siz Mart 2023’te işe alındınız, Temmuz 2025’te aktive edildiniz” diyerek, bu tür medya projelerinin uzun vadeli bir propaganda stratejisinin parçası olduğunu söylüyor.
  • Eleştiri ve Eğitim: Youssef, insanları “iptal etmek” yerine, hatalardan ders çıkarmanın ve bu tür olayları eğitim fırsatına dönüştürmenin daha değerli olduğunu söylüyor. NELK Boys’un yaşadıklarının, sosyal medya çağında bilgiye ulaşmanın ve eleştirel düşünmenin ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini vurguluyor.
  • Kendi Sözleriyle: “Siz çocuk değilsiniz, 30 yaşındasınız. İnsanlar sizin yaşınızda aile kuruyor, kariyer yapıyor. Artık kendinizi küçümsemeyi bırakmalısınız. Platformunuzun etkisinin farkında olmalısınız.”

Medya, Propaganda ve Algı Yönetimi

Bassem Youssef, podcast boyunca İsrail’in medya ve propaganda stratejilerine dair çarpıcı örnekler ve analizler sundu. Bu bölümde öne çıkan noktalar şunlardır:

  • Propaganda Bütçesi ve Hedefler: Youssef, İsrail’in imajını güçlendirmek için 150 milyon dolarlık bir bütçe ayırdığını ve bu paranın önemli bir kısmının sosyal medya fenomenleri, üniversite öğrencileri ve Batılı influencer’lar üzerinden harcandığını belirtti. Amaç, Batı kamuoyunda İsrail’e yönelik olumlu bir algı oluşturmak ve Filistinlilere dair olumsuz, tek boyutlu bir imaj yaratmak.
  • Kurgulanmış Deneyimler ve Filtrelenmiş Gerçeklik: NELK Boys’un İsrail’e yaptığı gezinin, “katmanlı ve filtrelenmiş” bir gerçeklik sunduğunu vurgulayan Youssef, bu tür gezilerin katılımcılara sadece İsrail’in güçlü ve modern yönlerini gösterdiğini, Filistinlilerin ise ilkel, eğitimsiz ve geri kalmış olarak resmedildiğini söyledi. Bu tür içeriklerin, izleyicilerin bilinçaltında Filistinlilere yönelik önyargıların pekişmesine yol açtığını söylüyor.
  • Medyada Tek Taraflı Anlatı ve Stereotipler: Youssef, Batı medyasında Filistinlilerin genellikle çadırlarda yaşayan, çok eşli, hayvancılıkla uğraşan insanlar olarak gösterildiğini; İsrail’in ise modern, medeni ve mağdur bir ülke olarak sunulduğunu belirtti. Bu tür stereotiplerin, izleyicilerin empati kurmasını engellediğini ve Filistinlilere yönelik şiddetin meşrulaştırılmasına zemin hazırladığını ifade etti.
  • Algı Yönetimi ve Bilgi Kirliliği: Youssef, sosyal medya algoritmalarının ve sponsorlu içeriklerin, kullanıcıların karşısına sürekli olarak İsrail yanlısı içerikler çıkardığını, böylece gerçeklerin manipüle edildiğini söyledi. Özellikle X (eski Twitter) gibi platformlarda, belirli bir gündem için para harcayan aktörlerin, kullanıcıların zaman akışını tek tip bilgiyle doldurduğunu vurguladı.
  • Eleştirel Düşüncenin Bastırılması: Programda, İsrail’in politikalarını eleştirmenin antisemitizmle eş tutulmasının, tartışma ortamını daralttığı ve eleştirel düşüncenin önünü kestiği belirtildi. Youssef, “anti-semitik” yaftasının bir konuşma susturucu olarak kullanıldığını ve bu sayede İsrail’in uygulamalarının sorgulanmasının engellendiğini savundu.

Youssef’e göre, medya ve propaganda yoluyla oluşturulan bu algı yönetimi, hem Batı kamuoyunun Filistin’de yaşananlara karşı duyarsızlaşmasına hem de İsrail’in uluslararası arenada hesap vermekten kaçınmasına olanak tanıyor. Bu nedenle, izleyicilerin medya okuryazarlığına sahip olması ve eleştirel düşünmeyi geliştirmesi gerektiğini vurguladı.

ABD ve İsrail İlişkileri

Podcast’te ABD ve İsrail ilişkileri, finansal ve politik çıkarlar üzerinden eleştirildi. Bassem Youssef, ABD ile İsrail arasındaki ilişkilerin temelinde siyasi lobicilik ve büyük finansal desteklerin yattığını vurguladı. İşte bu bölümde öne çıkan detaylar:

  • Kongre ve Lobi Etkisi: Youssef, Amerikan Kongresi’nin %80’inin İsrail yanlısı lobiler (özellikle AIPAC) tarafından finanse edildiğini söylüyor. Bu finansal destek sayesinde, Amerikan politikacıların önceliklerinin ABD vatandaşlarından çok İsrail’in çıkarlarına kaydığı savunuldu. AIPAC’ın (American Israel Public Affairs Committee) açıkça Kongre üyelerini desteklediği ve bununla övündüğü belirtildi.
  • ABD’den İsrail’e Aktarılan Fonlar: 2023 Ekim’inden bu yana ABD’nin İsrail’e 30 milyar dolardan fazla yardım gönderdiği, sadece 2024 yılında bu rakamın 17,9 milyar dolar olduğu ifade edildi. Bu paranın, Amerikan halkının eğitimi, sağlığı veya altyapısı yerine, İsrail’in askeri harcamalarına ve Batı Şeria’daki yerleşimcilere aktarıldığı öne sürüldü. Youssef, bu miktarlarla ABD’de kaç okul, ev veya öğretmen maaşı ödenebileceğini sorguladı.
  • Siyasi Bağlılık ve Eleştiriler: ABD’deki politikacıların İsrail’e olan bağlılıklarının, ülke çıkarlarının önüne geçtiği ve bunun “ihanet” olarak nitelendirilebileceği iddia edildi. Youssef, ABD’deki bazı eyaletlerde sel yardımı almak isteyenlerin İsrail’i boykot etmeyeceklerine dair taahhüt imzalamak zorunda bırakıldıklarını örnek gösterdi. Amerikan siyasetinde İsrail’e eleştirel yaklaşan az sayıda politikacı olduğu, bu kişilerin ise hızla “antisemitik” olmakla suçlandığı belirtildi.
  • Medya ve Kamuoyu: ABD medyasında İsrail’e yönelik eleştirilerin genellikle susturulduğu, İsrail yanlısı söylemlerin ise öne çıkarıldığı ifade edildi. Youssef, bu durumun Amerikan halkının gerçekleri görmesini engellediğini ve kamuoyunun manipüle edildiğini savundu.

Podcast’te, ABD’nin İsrail’e verdiği desteğin temelinde finansal çıkarlar, lobi faaliyetleri ve siyasi hesapların yattığı; bu ilişkinin Amerikan halkının çıkarlarından çok, belirli grupların ve İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiği görüşü öne çıktı.

Filistin’de Yaşananlar ve Sivil Kaybı

Youssef, Gazze’de yaşanan sivil kayıplar, sağlık çalışanlarına yönelik saldırılar ve insani yardımın engellenmesi gibi konulara dikkat çekti. İsrail’in hastaneleri, okulları ve sivil alanları hedef aldığını, uluslararası yardım kuruluşlarının çalışanlarının da saldırılara maruz kaldığını belirtti.

Podcast’te Bassem Youssef, Filistin’de özellikle Gazze’de yaşanan sivil kayıpları ve insani krizi şu şekilde anlatıyor:

  • Sivil Kayıplar: On binlerce sivilin öldüğü, ölenlerin büyük kısmının kadın ve çocuklardan oluştuğu vurgulanıyor.
  • Altyapı ve Sağlık: Hastaneler, okullar ve sivil altyapı hedef alınıyor; sağlık çalışanları ve yardım görevlileri de saldırılarda hayatını kaybediyor.
  • Yardım Engelleri: Gazze’ye insani yardımın girişinin İsrail tarafından kontrol edildiği, yardımların çoğu zaman engellendiği veya yardım çalışanlarının hedef alındığı belirtiliyor.
  • Günlük Hayat: Sivil halkın temel ihtiyaçlara ulaşmakta zorlandığı, açlık ve yoksulluğun yaygın olduğu, çocukların ve ailelerin sürekli tehlike altında yaşadığı ifade ediliyor.
  • Uluslararası Tepki: Youssef, bu durumun uluslararası toplum tarafından yeterince engellenemediğini, çoğu ülkenin etkili bir müdahalede bulunamadığını söylüyor.

Filistin’de yaşananlar; yoğun sivil kaybı, altyapı yıkımı, sağlık ve insani yardımın engellenmesi ve günlük yaşamın sürdürülemez hale gelmesi şeklinde özetleniyor.

Antisemitizm ve Kimlik

Röportajda, antisemitizmin İsrail politikalarıyla ilişkilendirilmesinin tehlikelerine ve kimlik kavramına derinlemesine değinildi. Bassem Youssef, antisemitizmin (Yahudi karşıtlığının) İsrail devletinin politikalarıyla özdeşleştirilmesinin yanlış ve tehlikeli bir yaklaşım olduğunu vurguladı.

  • İsrail Politikalarını Eleştirmek ve Antisemitizm: Youssef, İsrail’in Filistin’e yönelik uygulamalarını eleştirmenin otomatik olarak antisemitik olmak anlamına gelmediğini belirtti. İsrail hükümetinin, kendi politikalarını eleştirenleri “antisemitik” olarak damgalayarak tartışmaları susturduğunu ve bu yöntemin bir “konuşma engelleyici” olarak kullanıldığını söyledi. Yahudi kimliği ile İsrail devletinin politikalarının birbirine karıştırılmasının, hem Yahudiler hem de Filistinliler için zararlı sonuçlar doğurduğunu ifade etti.
  • Kimlik ve Toplumsal Algı: Youssef, “Şu anda Yahudi olmakla İsrail’i desteklemek arasında bir bağ kuruluyor. Bu, Müslüman olmanın IŞİD’i desteklemekle eş tutulması kadar yanlış,” diyerek kimliklerin devlet politikalarıyla özdeşleştirilmesine karşı çıktı. İsrail’in, Yahudi kimliğini kendi politikalarını meşrulaştırmak için kullandığını ve eleştirileri antisemitizmle eşdeğer göstermeye çalıştığını savundu. Bu yaklaşımın, Yahudi toplulukları üzerinde de baskı yarattığını ve onları İsrail’in tüm eylemlerinden sorumlu tutma eğilimine yol açtığını belirtti.
  • Antisemitizmin Artışı ve Sorumluluk: Youssef, İsrail’in politikalarının bazı insanlarda antisemitizmin artmasına neden olabileceğini, çünkü devletin eylemlerinin tüm Yahudilere mal edilmesinin yanlış bir algı yarattığını söyledi. “İsrail’in yaptıkları bazı insanları antisemitik yapıyor mu?” sorusuna “%100” yanıtını verdi ve bu durumun Yahudi toplulukları için de tehlikeli olduğunu vurguladı. Yahudi kimliğinin, İsrail’in politikalarıyla özdeşleştirilmesinin, antisemitizmin gerçek anlamını sulandırdığını ve asıl tehlikeyi göz ardı ettirdiğini belirtti.

Bassem Youssef, kimliklerin devlet politikalarıyla özdeşleştirilmesinin hem toplumsal barışa hem de bireysel güvenliğe zarar verdiğini, antisemitizmin ise gerçek anlamda mücadele edilmesi gereken bir nefret suçu olduğunu vurguladı. İsrail’in politikalarını eleştirmenin antisemitizmle karıştırılmaması gerektiğini, bu ayrımın hem Yahudiler hem de Filistinliler için hayati önemde olduğunu savundu.

Çözüm Önerileri ve Sonuç

Youssef, barışın ancak işgalin sona ermesi ve adaletin sağlanmasıyla mümkün olabileceğini savundu. Amerikan halkının kendi politikacılarını ve medya organlarını sorgulamasının önemine değindi. Röportaj, medya okuryazarlığı ve eleştirel düşünmenin gerekliliği vurgulanarak sona erdi. Bassem Youssef, Filistin’deki krizin çözümü için aşağıdaki net mesajları veriyor:

  • Sorunun Temeli: Youssef’e göre asıl sorun, İsrail’in başka bir ülkeyi işgal etmesi ve orada yaşayan halkı yerinden etmesi. Sorunun kökenine inmeden, yüzeydeki insani krizlerin çözülmesi mümkün değil.
  • Barış İçin Gerekenler: İsrail’in işgali ve yerleşim politikalarının sona ermesi, Filistinlilere kendi kaderini tayin hakkı verilmesi, adaletin sağlanması ve uluslararası hukukun uygulanması gerektiğini savunuyor.
  • Amerikan Siyaseti: ABD’deki politikacıların büyük kısmının İsrail lobileri tarafından finanse edildiğini, bu nedenle ABD’nin Filistin konusunda tarafsız ve adil bir politika izleyemediğini belirtiyor. Çözüm için Amerikan halkının kendi siyasetçilerini ve medya organlarını sorgulaması, bilinçli oy kullanması gerektiğini vurguluyor.
  • Medya Okuryazarlığı ve Eleştirel Düşünce: Youssef, izleyicilere ve özellikle gençlere, duydukları ve gördükleri her bilgiyi sorgulamaları, farklı kaynaklardan araştırma yapmaları ve propaganda etkisinden korunmaları çağrısı yapıyor.
  • Kısa Vadede Barışın Kolay Olmadığı: Kısa vadede hızlı bir çözüm beklemenin gerçekçi olmadığını, sistemin çok katmanlı ve köklü sorunlarla dolu olduğunu, ancak toplumsal farkındalık ve baskının uzun vadede değişim yaratabileceğini söylüyor.

Sonuç olarak Youssef, asıl çözümün işgalin sona ermesi, adaletin sağlanması ve insanların manipülasyona karşı bilinçli olmasıyla mümkün olabileceğini belirtiyor. Toplumsal baskı, medya okuryazarlığı ve siyasi bilinçlenme olmadan kalıcı bir barışın gelmeyeceğini vurguluyor.

Zengin İçerik: Bilgi Dolu Bir Yolculuk

Ahmet Çadırcı’nın platformu, bilginin birçok farklı alanda ne kadar derinlemesine sunulduğunu kategorik dağılımıyla açıkça gözler önüne seriyor. Bu geniş yelpaze, kullanıcıların aradıkları spesifik bilgilere kolayca ulaşmalarını sağlayan zengin bir kaynak niteliğinde. Gelin, platformun ana kategorilerine ve hangi konularda derinlemesine bilgi sağladığına birlikte göz atalım:

Bilgi Dolu Bir Yolculuk: Kategorik Rehberiniz!

Merhaba bilgi meraklıları! Bugün, Ahmet Çadırcı platformunun sunduğu zengin içerik dünyasına dalış yapacağız. Bu platform, teknolojiden sanata, coğrafyadan sağlığa kadar pek çok alanda kapsamlı ve derinlemesine bilgiler sunarak adeta bir dijital kütüphane görevi görüyor. Peki, hangi kategorilerde ne tür bilgilere ulaşabilirsiniz? İşte detaylar!

1. Teknoloji: Dijital Dünyanın Kalbi Atıyor!

Platformun en geniş ve kapsamlı kategorilerinden biri olan Teknoloji, web geliştiricilerden günlük teknoloji kullanıcılarına kadar herkes için bolca kaynak barındırıyor.

2. Toplum: Yaşamın Her Köşesi!

Toplum kategorisi, günlük yaşamdan sektörel bilgilere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

3. Başvuru Kaynakları: Bilginin Kalbi!

Bu kategori, çeşitli alanlarda referans niteliğinde derinlemesine bilgiler sağlıyor.

4. Coğrafya: Dünyayı Keşfedin!

Coğrafya kategorisi, dünya üzerindeki yerler, oluşumlar ve ülkeler hakkında detaylı veriler sunuyor.

5. Seyahat: Yeni Yerler Keşfedin!

Seyahatseverler için özel olarak hazırlanmış bu kategori, yolculuklarınızı kolaylaştıracak bilgiler sunuyor.

6. Sağlık: Sağlıklı Bir Yaşam İçin!

Sağlık kategorisi, kişisel sağlığınızı yönetmenize yardımcı olacak bilgilere ev sahipliği yapıyor.

7. Sanat: Yaratıcılığın İzinde!

Sanat tutkunları için müzikten görsele kadar birçok alanda ilham verici içerikler sunuluyor.

8. Tarih: Geçmişin Işığında!

Tarih meraklıları için önemli olayları, kişileri ve kültürel mirasları barındıran zengin bir kategori.

9. Eğitim: Bilgiye Giden Yol!

Eğitim kategorisi, öğrencilerden ebeveynlere kadar geniş bir kitleye hitap ediyor.

10. Diğer Kategoriler: Özel İlgi Alanları!

Platform, yukarıda saydığımız ana kategorilerin yanı sıra, özel ilgi alanlarına yönelik niş kategorilerde de derinlemesine bilgi sunuyor:

Görüldüğü üzere Ahmet Çadırcı’nın platformu, sadece başlıklarla değil, her bir alandaki detaylı açıklamalarıyla da kapsamlı bir bilgi kaynağı sunuyor. Aradığınız her türlü bilgiyi, ilgili kategoriler altında derinlemesine bulabileceğiniz bir adres!

Sun Tzu - Bölüm 1: Planların Hazırlanması

Sun Tzu, M.Ö. 500 yıllarında Savaş Sanatı adında savaş üzerine kısa bir inceleme yazan Çinli bir generaldi. Yıllar boyunca oldukça etkili oldu ve şu anda onu incelememiş çok az askeri stratejist var.

Aşağıdaki sayfalar her bölümün ilgili kısımlarını kapsamakta ve onlara toplu bir isim vermektedir. 1910 yılında Lionel Giles tarafından yapılan çeviriyi temel almakta ve iş uygulamaları ile temel psikoloji ve liderlik ilkeleri hakkında notlar içeren bir yorum eklemektedir.

Sun Tzu Bölümler

  1. Planların Hazırlanması
  2. Savaşın Yürütülmesi
  3. Hile / Stratejik Hile ile Saldırı
  4. Taktik Düzenlemeler
  5. Enerji & Güç
  6. Zayıf ve Güçlü Noktalar
  7. Manevra
  8. Taktikte Değişiklikler
  9. Ordunun Yürüyüşü
  10. Arazi
  11. Dokuz Durum
  12. Ateşle Saldırı
  13. Casusların Kullanımı

Sun Tzu: 1. Savaş sanatı Devlet için hayati önem taşır.

Savaş sadece askeri komutanlar için değil, devletin ülkeyi savunmak ve başkalarını etkilemek gibi önemli hedeflere ulaşması için bir araçtır.

İş dünyasında rekabet sadece pazarlama departmanının işi değildir; kurumun liderleri de rekabetin içinde olmalıdır.

Pek çok lider, stratejiye daha fazla odaklanmaları gerektiğini unutarak operasyonel taktiklere saplanıp kalmaktadır.


Sun Tzu: 2. Bu bir ölüm kalım meselesidir, ya güvenliğe ya da yıkıma giden bir yoldur. Bu nedenle, hiçbir şekilde ihmal edilemeyecek bir araştırma konusudur.

Sizinle ya da siz olmadan savaş olacaktır. Eğer güçlü ve kurnaz değilseniz, başkaları sizi istila edecektir. Eğer savaşı akılsızca yürütürseniz, sadece kendinizi zayıflatırsınız.

İş dünyasında müşterilere odaklanmak yeterli değildir. Agresif görünmek de yeterli değildir. Reklam kampanyalarına çılgınca harcama yapmak veya diğerlerine pervasızca saldırmak da yıkıma yol açabilir.

Savaş ve rekabet akıllı ve sürekli bir dikkat gerektirir.


Sun Tzu: 3. O halde, savaş sanatı, sahadaki koşulları belirlemeye çalışırken, kişinin düşüncelerinde göz önünde bulundurması gereken beş sabit faktör tarafından yönetilir.

İşte düşünmeniz gereken beş şey. Belki her şey değil ama çok faydalı bir set.


Sun Tzu: 4. Bunlar: (1) Ahlak Yasası; (2) Cennet; (3) Dünya; (4) Komutan; (5) Yöntem ve disiplin.

…ve işte buradalar (açıklamaları aşağıda).


Sun Tzu: 5, 6. Ahlak Yasası insanların yöneticileriyle tam bir uyum içinde olmalarını sağlar, böylece canlarını hiçe sayarak, hiçbir tehlike karşısında yılmadan onu izlerler.

Bir yönetici ahlaki bir şekilde davrandığında, tüm ilişkilerinde adil davrandığında ve tebaasına değer verdiğinde, tebaası da buna karşılık verecek, ölümüne bile değer verecektir. Sevgi sevgiyi doğurur.

Ahlak yasası aynı zamanda uyum ve her şeyde hizalanmanın sağlanmasıyla da ilgilidir.

İş dünyasında, yap ya da yok ol, işe al ve işten çıkar tutumu iş için iyi görünebilir ancak sadık çalışanlara yol açmaz. Eğer çalışanlarınızı açıkça önemsiyorsanız, onlar da sizi ve işi önemseyecektir. Liderlik, takipçiliği doğurur.


Sun Tzu: 7. Gök, gece ve gündüzü, soğuk ve sıcağı, zamanları ve mevsimleri ifade eder.

Dünya birbirine zıt çiftlerden, yin ve yang’dan oluşur. Bunları görmek ve anlamak size avantaj sağlayabilir, örneğin yüksek ve alçak zeminin gerçek etkisini anlamak ya da yaz veya kış aylarında savaşmak gibi. Bu, zıtlık ilkesinin içinde yer alır.

Cennet, ışığı, yağmuru, sıcaklığı ve benzerlerini gösteren sert yeryüzünün karşıtıdır.

İş hayatında iyi giderken, kötü gitmenin asla uzakta olmadığını bilin. Düşmanlarınız varsa, dostlarınız da olabilir. Tek yönlü düşünmenin tuzağına düşmeyin.


Sun Tzu: 8. Dünya, büyük ve küçük mesafeleri; tehlikeyi ve güvenliği; açık araziyi ve dar geçitleri; yaşam ve ölüm şansını içerir.

Savaş, yükseklik, sertlik, mesafe gibi niteliklere sahip olan yeryüzünde yapılır. Coğrafi faktörleri planlamanıza dahil edin.

Küresel ekonomide bile ve özellikle coğrafya önemli bir iş değişkenidir. Ulaşım maliyetleri, müşterilerinize yakın olmak daha duyarlı olmanıza yardımcı olur vb.

Üç boyutlu metaforlarla düşünürüz ve bu da yararlı olabilir. Üstünlük sağlamaktan, başımızın belaya girmesinden, bir şeylerin üstesinden gelmekten vb. bahsederiz. 3 boyutlu düşünmenin size nasıl yardımcı olduğunu ve sizi nasıl engellediğini anlayın.


Sun Tzu: 9. Komutan bilgelik, samimiyet, yardımseverlik, cesaret ve katılık erdemlerini temsil eder.

Ahlak Yasasında olduğu gibi, nasıl liderlik ettiğiniz insanların sizi takip edip etmeyeceğini ve nasıl takip edeceğini belirler.

Ve nasıl liderlik ettiğiniz, içinizde kim olduğunuza bağlıdır. İnançlarınız, değerleriniz, modelleriniz ve benzerleri, savaşları nasıl kazandığınızı ve kaybettiğinizi belirler.

Bilgelik, yapılacak doğru şeyi bilmektir. Samimiyet, yaptığınız işe inanmaktır. Yardımseverlik, zarar verebileceğiniz kişilere yardım etmektir. Cesaret, kişisel korkuların üstesinden gelmektir. Katılık, başkalarının olması gerektiği gibi davranmasını sağlamaktır.

Bunlar bütünlük olarak birleştirilebilir. Bütünlüğe sahip liderler tutkulu, adanmış takipçiler yaratır.

Eğer iş hayatındaysanız, bunların sizin için doğru olduğunu söyleyebilir misiniz? Eğer başkalarını yönetiyor ya da liderlik yapıyorsanız, bu nitelikleri nasıl geliştirebileceğinizi düşünün.


Sun Tzu: 10. Yöntem ve disiplinden anlaşılması gereken, ordunun uygun alt bölümlere ayrılması, subaylar arasında rütbelerin derecelendirilmesi, ikmal malzemelerinin orduya ulaşmasını sağlayacak yolların bakımı ve askeri harcamaların kontrolüdür.

Çok sayıda birliğiniz olduğunda, her birinin nerede olması ve ne yapması gerektiğini bilmesi önemlidir. Katı hiyerarşik organizasyon bunu başarmanın güçlü bir yoludur.

Bir ordu uzaklara seyahat eder ve yollar hem hızlı hareket hem de düzenli ikmal için önemlidir. Savaşlar savaşmaktan çok daha fazlası ile kazanılır.

İş dünyasında, özensiz organizasyon genellikle insanları motive etmenin bir yolu olarak algılanır. Net roller ve hedefler nerede olursanız olun işe yarar.

Ordular ve işletmeler para harcar ve dikkatli yönetilmezse her ikisi de tükenebilir. Varlık sebebiniz ne olursa olsun, nakit hala çok önemlidir.


Sun Tzu: 11. Bu beş başlık her general için tanıdık olmalıdır: bunları bilen muzaffer olur; bilmeyen başarısız olur.

Ordular ve şirketler, liderlerin neyi gerçekten anladıklarına ya da yanlış anladıklarına bağlı olarak gelişir ya da ölürler.


Sun Tzu: 12. Bu nedenle, müzakerelerinizde, askeri koşulları belirlemeye çalışırken, bunları şu şekilde bir karşılaştırmanın temeli haline getirin:

Ne anladığınızı ve özellikle liderlerin ne anladığını ve bu anlayışa dayalı olarak nasıl düşüneceklerini ve hareket edeceklerini anlamak için zaman ayırın.


Sun Tzu: 13. (1) İki hükümdardan hangisi Ahlak yasası ile doludur? (2) İki generalden hangisi daha yeteneklidir? (3) Gökten ve Yerden elde edilen avantajlar kimdedir? (4) Hangi tarafta disiplin daha sıkı uygulanır? (5) Hangi ordu daha güçlüdür? (6) Hangi tarafta subaylar ve askerler daha iyi eğitilmiştir? (7) Hangi orduda hem ödül hem de cezada daha fazla sabitlik vardır?

Bu, hem kendinizi hem de rakiplerinizi aynı standartla karşılaştırmak için Beş Sabit Faktörü kullanır. Biriniz bunları daha iyi anlıyorsa, bu büyük bir anlayış sağlayacaktır. Birinin sadece bir alanda zayıflığı varsa, o zaman saldırının en başarılı olacağı yer burasıdır.

  1. Değerler ve ahlak en tepeden başlar ve aşağıya doğru süzülür. Lider ne yaparsa diğerleri de onu taklit eder.
  2. Savaş güzel sözler ve giysilerle değil, kurnazlık ve komuta ile kazanılır. Generallerin gerçek yetenekleri ancak uygulamada ortaya çıkar.
  3. Zıtlıkların ve coğrafyanın anlaşılması faydalı bir şekilde karşılaştırılabilir. Her ikisinde de gücü olan düşmanlardan sakının.
  4. Disiplin tüm eylemlerin temelinde yer alır. En iyi stratejiye sahip olsa bile, disiplinsiz bir kuvvet başarısız olacaktır. İlk günden itibaren disiplini oluşturun ve sürdürün.
  5. İki ordu eşit arazide karşı karşıya geldiğinde, en güçlü olan kazanacaktır. Eğer daha zayıfsanız, doğrudan bir savaştan kaçının. Eğer daha güçlüyseniz, onu arayın.
  6. Disiplin eğitimden doğar; kurnazlık, strateji ve taktik bilgisi de öyle. Düşmanınızın kuvvetleri sizinkilerden daha hızlı öğreniyorsa, başınız dertte demektir.
  7. Disiplin ancak tutarlı bir şekilde uygulanırsa etkili olur. Liderlerin değerleri ancak tutarlı bir şekilde sergilenirse aktarılır. Birlikler gecenin gündüzü takip ettiğini ve sonuçların eylemi takip ettiğini bildiklerinde açıkça motive olurlar.

Sun Tzu: 14. Bu yedi husus sayesinde zafer ya da yenilgiyi tahmin edebilirim.

Çevremizdeki dünyanın karmaşıklığını anlama çabalarımızda, basitleştirme eğilimindeyiz. Bu hem doğal hem de potansiyel olarak çok tehlikeli. Bu basit bir model olsa da, bu tür tahminler yapmak için birçok alt faktörü daha derinlemesine anlamak gerekir.

Hem kendinizi hem de karşı tarafı bu tür modellerle karşılaştırmak için bu tür modelleri kullanmak her zaman iyi bir egzersizdir. Bu size her şeyi söylemeyecek olsa da, özellikle nerede zayıf olduğunuz konusunda size çok şey söyleyebilir.

Karşı tarafın da Sun Tzu’yu okumuş ve onun tavsiyelerini uyguluyor olabileceğini daima hatırlayın.


Sun Tzu: 15. Öğütlerimi dinleyen ve ona göre hareket eden general fethedecektir: böyle biri komutada kalsın! Öğütlerimi dinlemeyen ve ona göre hareket etmeyen general yenilgiye uğrayacaktır: böyle biri görevden alınsın!

Sun Tzu’yu okuyun, anlayın ve uygulayın. Çok basit, çok karmaşık veya çok eski göründüğü için reddetmeyin. Eğer böyle düşünüyorsanız, kendi anlayışınızı sorgulayın.


Sun Tzu: 16. Avukatımın yararını gözetirken, olağan kuralların ötesinde ve ötesinde her türlü yardımcı koşuldan da yararlanın.

Sun Tzu bile her şey değildir. Başka yerlerde arayın, çalışın ve dinleyin. Kimsenin mutlak bilgiye sahip olmadığına ama pek çok kişinin katkıda bulunabileceğine inanın. Şu anda bulunduğunuz yerde size en çok katkıda bulunabilecek kişileri arayın.


Sun Tzu: 17. Koşullar elverişli olduğuna göre, kişi planlarını değiştirmelidir.

“Elverişli koşullar”, durumun belirli strateji ve taktiklere uygun olduğu durumlardır. Tavsiyelere körü körüne uymayın. Yapbozun nasıl çalıştığını anlayın ve parçaları uygun oldukları yere yerleştirin.


Sun Tzu: 18. Tüm savaşlar aldatmaca üzerine kuruludur.

Aldatma, sahte stratejik niyetten kılıç oyunlarındaki çalım ve kaçışlara kadar her düzeyde karşımıza çıkar.

Özellikle rakipleri kandırmak gibi pek çok iş aynı zamanda aldatmacadır. Ancak, bu ihaneti fark ettiklerinde size karşı cephe alabilecek müşterileri veya çalışanları kandırmaktan sakının.


Sun Tzu: 19. Dolayısıyla, saldırabilecek durumdayken saldıramaz görünmeliyiz; güçlerimizi kullanırken hareketsiz görünmeliyiz; yakındayken düşmanı uzakta olduğumuza inandırmalıyız; uzaktayken onu yakınımızda olduğumuza inandırmalıyız.

İnsanlar olarak doğuştan aldatıcı bir yapıya sahibiz. Evrim bizi bu hale getirdi. Aynı zamanda bizi dikkatli ve aldatmacayı tespit etmekte iyi bir hale getirdi. Aldatmacayı hem en iyi tespit eden hem de en iyi aldatan taraf kazanır.

Karşı tarafın her türlü algısını göz önünde bulundurun ve bunu değiştirmenin yollarını bulun.


Sun Tzu: 20. Düşmanı ayartmak için yemler hazırlayın. Düzensizlik süsü verin ve onu ezin.

Bunlar sadece iki örnektir, ancak her biri ilgiyi hak etmektedir.

Rakip fethetme hırsına kapıldığında, kolay bir kazanç gibi görünen şeylere, özellikle de fırsat kısa sürecek gibi görünüyorsa, düşünmeden sarılacaktır.

Bir an için bile olsa dağınık veya savunmasız göründüğünüzde, geçici dağınıklığınızdan hızlı bir şekilde yararlanmaya çalışabilirler.

Bu tür yollarla, size bir galibiyet hediye eden masum düşman için tuzaklar kurulabilir.

Ancak düşmanın sizin hilelerinizi görüp daha iyisiyle karşılık vererek kibirli yanıtınızı daha derin bir tuzağa sürüklediği çifte blöflere karşı her zaman dikkatli olun.


Sun Tzu: 21. Eğer her noktada güvendeyse, ona karşı hazırlıklı olun. Eğer üstün güçteyse, ondan kaçının.

Güçlü bir savunmadan geçmenin bir yolunu bulamadığınızda,

Aldatma belki de en çok zayıf olduğunuzda ve gücünüze güvenemediğinizde önemlidir. Bu, kamuflaj ve avcıyı aldatmanın diğer yollarını kullanan avın stratejisidir.


Sun Tzu: 22. Eğer rakibiniz asabi bir mizaca sahipse, onu sinirlendirmeye çalışın. Zayıfmış gibi davranın ki kibirlenebilsin.

Kolerik bir öfke kolayca harekete geçirilebilen bir öfkedir. Duygusal olarak harekete geçirildiğimizde çok daha az düşünürüz ve bu nedenle basit tuzaklara açık oluruz.

Kolayca öfkelenen kişiler bunu genellikle kendilerini güçlü hissetmenin bir yolu olarak yaparlar, ancak bunun bir başarı garantisi olmadığını öğrenmiş olabilirler. Zorba sadece zayıf olana saldırır. Eğer zayıf görünürseniz, dikkatli olmanıza gerek kalmaz ve zorba daha kolay ortaya çıkar.


Sun Tzu: 23. Eğer rahatına bakıyorsa, ona rahat vermeyin. Eğer kuvvetleri birleşmişse, onları ayırın.

Herkesin dinlenmeye ihtiyacı vardır. Savaşın yarattığı yorgunluk bir yana, tetikte ve savunmaya hazır olmak bile yorucudur. Düşmanınızı zayıflatmanın bir yolu da bu nedenle onu sürekli rahatsız etmek ve hırpalamaktır.

Rastgele küçük saldırılar belirsizlik yaratır ve onları gergin tutar. Bu şekilde küçük ve çevik bir ordu çok daha büyük bir orduyu yenebilir. Gerilla savaşı böyle bir yöntemdir.

Cephedeki birlikler hızla takviye birliklerle değiştirilebildiğinden, konsantre güçleri yenmek çok zordur. Onları parçalara ayırabilir veya uzun bir cepheye yayabilirseniz, takviye yeteneğini ortadan kaldırırsanız, tek ve küçük bir zafer size güçlü bir kazanç sağlayabilir. Bu şekilde, böl ve fethet yaygın ve güçlü bir stratejidir.


Sun Tzu: 24. Ona hazırlıksız olduğu yerde saldırın, beklenmediğiniz yerde görünün.

Düşmanın en güçlü olduğu yere kuvvetle saldırmayın, ancak başka yerlerdeki zayıf köşelere şiddetli bir saldırı düzenlerken daha güçlü kuvvetler tutmak yardımcı olabilir.

Sun Tzu, diğer önerilerinde olduğu gibi, düşmanı kafa karışıklığı ve belirsizlik içinde tutmak için sürprizden yararlanır.


Sun Tzu: 25. Zafere götüren bu askeri araçlar önceden ifşa edilmemelidir.

Aldatma ancak karşı taraf bunun böyle olduğunu fark etmediğinde işe yarar. Bu nedenle büyük bir gizliliğe ve hatta belki de aldatma konusunda aldatmaya ihtiyaç vardır.


Sun Tzu: 26. Bir savaşı kazanan general, savaş başlamadan önce tapınağında birçok hesap yapar. Bir savaşı kaybeden general ise önceden çok az hesap yapar. Böylece birçok hesap zafere, az hesap ise yenilgiye götürür: hiç hesap yapmamak ne kadar daha iyidir! Bu noktaya dikkat ederek kimin kazanacağını ya da kaybedeceğini öngörebilirim.

Savaşlar başlamadan önce kazanılır ya da kaybedilir. Planlama ve hazırlık açısından yapılması gereken çok şey vardır.

Düşmanın pek çok olası hareketine ve kaderin değişken ellerine karşı hazırlıklı olursanız, fırsatlardan yararlanabilir ve diğer taraftaki lider tarafından alt edilmenin korkunç sürprizinden kaçınabilirsiniz.

Planlamada karşı taraf hakkında bilgi sahibi olmak kritik önem taşır. Güçlerini, konumlarını ve niyetlerini bilmek daha iyi hesaplamalar yapmanıza yardımcı olur, ancak her zaman sürprize hazır olmalısınız.

Elbette ana plan hiçbir zaman savaşta hayatta kalamaz. Düşman harekete geçtiğinde siz de karşılık vermek zorundasınız. Ancak hiçbir zaman uygulanmayan planların bile sizi hazırlama konusunda bir değeri vardır.

Eisenhower’ın dediği gibi, ‘Planlar hiçbir şeydir, ama planlama her şeydir’.

İş dünyasında yöneticiler genellikle geleceğin kendi inandıkları şekilde gerçekleşeceği önceden belirlenmiş gibi planlar yaparlar. Alternatif senaryoları dikkate almazlarsa şaşırabilirler. Esneklik ve hazırlık oluşturmazlarsa daha çevik rakipler tarafından yenilgiye uğratılabilirler.

Ölçü olmadan hukuk var olamaz. Hukukun temeli matematiğe dayanır. Kanun, matematiğin bir formülü gibidir.

Hukuk, keyfiliğe karşı insan davranışlarını düzenleyen ölçü sistemidir; bu yönüyle adaletin gerçekleşmesi için matematiksel düşünceyle yakından ilişkilidir. “Ölçü” yalnızca fiziksel nicelikleri değil, aynı zamanda orantı, denge ve kıyas ilkelerini de içerir. Antik Yunan’da Nomos (yasa), Kozmos’un düzeniyle uyumlu kabul edilirken, İslam düşüncesinde “mizan” adaletin kozmik ölçüsüdür. Modern hukuk sistemlerinde ise normatif yapılar, belirli mantıksal ve aritmetik kurgularla işler: ceza oranları, oranlılık ilkeleri, vergilendirme sistemleri, hatta anayasa maddeleri bile formüle edilmiş hüküm kalıplarıdır. Bu bağlamda kanun, insan davranışlarını öngörülebilir ve hesaplanabilir kılma çabasında, matematiksel bir yapı gibi çalışır. Hukukun matematiği, yalnızca nicel değil, aynı zamanda ilkesel simetri ve tutarlılık arayışının bir yansımasıdır.

Eflatun’a göre, bu ilkelere uyduğun ölçüde sağlıklı bir kişilik inşa edebilirsin: Birincisi basiret, ikincisi hikmet (bilgelik), üçüncüsü cesaret ve dördüncüsü sadakattir.

Platon’un ahlaki sisteminde ruhun düzeni, toplumsal adaletin ve bireysel erdemin temeli olarak kabul edilir. Bu dört temel nitelik —daha klasik çevirilerle hikmet (sophia), cesaret (andreia), ölçülülük (sophrosyne) ve adalet (dikaiosyne)— hem ideal devletin hem de bireyin ruhsal bütünlüğünün yapıtaşlarıdır. Burada “basiret” terimi, akıl gücünün isabetli sezgi ve kavrayışa dönüşmüş hâli olarak, bilgece yaşamın ön koşulu sayılabilir. “Hikmet” ya da bilgelik, aklın yönlendirici gücüdür; “cesaret”, ruhun mücadeleci yönünü dizginleyen erdemdir; “sadakat” ise muhtemelen burada “ölçülülük” veya içsel tutarlılık anlamında kullanılmıştır. Platonik düşüncede sağlıklı kişilik, ruhun üç parçasının —akıl, istek ve öfke— bu erdemlerle uyum içinde işlemesiyle oluşur. Bu yapı, sadece bireysel etik değil, aynı zamanda siyasal idealin de temelidir: Erdemli birey, adil toplumun ön koşuludur.

Ruslar, yaklaşık 200 yıl boyunca Tatarların hakimiyeti altında yaşamıştır. Rusların tarihine derinlemesine bakıldığında, Tatar etkisinin izleri açıkça görülür. Tatarlar ise Türk soylu bir halktır.

Rusya’nın tarihsel katmanlarında Türk-Tatar unsurların belirleyici etkisine işaret eder. 13. yüzyılda Altın Orda’nın Rus topraklarını istila etmesiyle birlikte, özellikle Moskova merkezli Rus devletinin oluşum sürecinde Tatar-Moğol yönetim sistemlerinin, vergi yapılarının ve askerî örgütlenme biçimlerinin kalıcı izler bıraktığı görülür. “Altını kazımak” mecazı, modern Rus kimliğinin derinlerinde hâlâ yaşayan bu tarihsel hafızaya gönderme yapar. Tatarlar, hem bu siyasi mirasın taşıyıcısı hem de etnik olarak Türk soylu bir halktır; lehçeleri, gelenekleri ve tarihsel aidiyetleri bakımından Türk kültür dairesine dahildir. Rus kimliğinin şekillenişinde Tatar etkisi, sadece dışsal bir tahakküm değil, içselleşmiş bir kültürel bileşimdir. Dolayısıyla bu ifade, etnik saflık mitlerine karşı tarihsel gerçekliğin çok katmanlı ve melez doğasını vurgular.

Kutsal Kitap olarak adlandırılan İncil, yaklaşık 400 yazar tarafından 1500 yıllık bir süreçte yazılmış derleme bir eserdir. İncil’in %40’lık bir kısmı Pavlus tarafından kaleme alınmıştır. İncil, aynı zamanda bir siyasetname olarak da değerlendirilebilir. Günümüzde İncil’in 350 farklı versiyonu bulunmaktadır. Amerika’da evlerin %92’sinde bir İncil bulunduğu belirtilmektedir.

Katolik halkın İncil’i okuması yasaktır, çünkü yanlış anlayabilecekleri düşünülmektedir. İncil’i yalnızca din adamları okuyabilir; halkın okuyabilmesi için İncil yeniden düzenlenmiştir.

Orta Çağ Katolikliğinde Kutsal Kitap’ın halk tarafından doğrudan okunmasına yönelik sınırlamalar, teolojik kontrol kadar epistemolojik hiyerarşiyle de ilgilidir. Latince Vulgata versiyonunun kilise otoritesi dışındaki dillerde çoğaltılması, özellikle 12.–15. yüzyıllar arasında yasaklanmış ve sakıncalı sayılmıştır. Bu tutumun temelinde, sıradan halkın metni “yanlış” tefsir etme ihtimali, yani dogmatik birliğin bozulacağı endişesi yatmaktadır. Bu bağlamda İncil’in yalnızca ruhban sınıfınca okunması gerektiği savunulmuş, metnin yorum yetkisi magisterium denen kilise otoritesine verilmiştir. Reform hareketleriyle birlikte, özellikle Martin Luther’in çeviri faaliyetleri, “herkesin anladığı dilden Kutsal Kitap” ilkesini benimseyerek bu dogmayı yıkmıştır. Sonraki yüzyıllarda Katolikliğin bu tutumu kademeli olarak yumuşamışsa da, tarihsel olarak İncil’in halktan sakınılması, dinî bilgi üzerinde uygulanan kurumsal bir tekelleşme biçimi olarak okunabilir.

Bir kızılderilinin söylediği söz; Amerika’da başarılı olabilmek için Amerika’nın iğrenç tarihiyle mutabık olmak gerekir.

Amerikan ulusal kimliğinin ve bireysel başarının arka planındaki tarihsel şiddeti ve yapısal eşitsizlikleri ifşa eden radikal bir hafıza eleştirisidir. Yerli halkların tarihsel bakış açısından, “başarı” kavramı, sadece kişisel çaba ya da bireysel yetenekle değil, aynı zamanda sisteme gösterilen uyumla, hatta onun travmatik tarihine verilen örtük rızayla da ilgilidir. “Mutabık olmak” burada onaylamak değil; inkâr etmeden, belki de direnmeden sistemin şartlarını kabul etmek anlamına gelir. Amerika’nın yerli halklara, Afrikalılara, göçmenlere ve yoksullara karşı uyguladığı tarihsel şiddet, bugün dahi kurumsal yapılara sinmiş durumdadır. Dolayısıyla bu söz, hegemonik düzenle başarı arasındaki etiği sorgular: Kimin başarısı, ne pahasına? Bu tür ifadeler, sadece eleştirel bir tarih bilincini değil, aynı zamanda sömürge-sonrası kimlik mücadelesinin felsefî zeminini de açığa çıkarır.

Roma tarihi dediğin şey bizim tarihimizdir. Birinci roma pagandır, ikinci roma hristiyandır, üçüncü roma ise müslümandır.

Tarihî süreklilik fikrini kültürel ve teolojik dönüşümler üzerinden yeniden inşa eden sivilizasyonel bir yorumdur. Roma’nın üç aşamalı tasnifi, yalnızca coğrafî değil, metafizik bir miras silsilesini temsil eder: Birinci Roma, klasik pagan dünyanın hukuk ve düzen fikrini; İkinci Roma (Bizans), bu formu Hristiyan teolojiyle sentezleyen bir imparatorluk bilincini; Üçüncü Roma ise, bu mirası İslamî ruh ve siyasal yapı içerisinde dönüştürerek devralan bir yeni medeniyet iddiasını simgeler. Özellikle Osmanlı’nın son dönem entelektüel çevrelerinde ve daha geniş İslam dünyasında, Doğu Roma’nın mirasının İstanbul üzerinden İslam’a intikal ettiği düşüncesi yaygındır. Ayasofya’nın camiye çevrilmesi, sadece bir mekân değişikliği değil, bu tarihsel mirasın Müslüman kimlik içinde yeniden inşasıdır. Bu yaklaşım, medeniyet tarihini kesintisiz değil, dönüştürücü bir devamlılık içinde okur. “Bizim tarihimiz” vurgusu, Müslüman öznenin yalnızca son halkada değil, tüm bu sürecin bilinçli taşıyıcısı olarak konumlandırıldığını gösterir. Böylece Roma, yalnızca Batı’ya ait bir hafıza olmaktan çıkar, evrensel ve çok katmanlı bir medeniyet zincirine dönüşür.

Nisan ayında, bu sene kitap okuma süremi ve okuduğum kitap sayısını artırmayı hedef olarak belirledim. Geçen seneye kıyasla bu hedefim doğrultusunda başarılı bir ilerleme kaydediyorum. Aşağıdaki listede bu sene içerisinde tamamladığım ve halen okumakta olduğum kitapların listesini bulabilirsiniz.

Listede ayrıca ücretsiz kitaplar da yer almaktadır. Bu kitapları dilediğiniz gibi okuyabilirsiniz.

Okuyorum (4 Kitap)

Okudum (18 Kitap)

Meşe ağacı, en dayanıklı ve aynı zamanda en değerli ağaç türlerinden biridir.

İngiltere’de yaklaşık 170 milyon meşe ağacı olduğu tahmin edilmektedir. Ülkede büyük boyutlarda 115 antik dev meşe ağacı tespit edilmiştir. Sherwood ormanında ise 400 yaşında olan 380 meşe ağacı bulunmaktadır. Bu durumun nedeni, kral ve kraliçelerin halktan uzak geniş arazilere sahip olmaları ve bu alanları özel koruma alanları hâline getirmeleridir.

Anadolu’da; Tüylü Meşe, Saplı Meşe, Sapsız Meşe, Saçlı Meşe, Macar Meşesi, Istranca meşesi,Anadolu Palamut Meşesi gibi türler yetişir.

Meşe çeşitliliğinin en büyük ikinci bölgesi ise yaklaşık 100 türle Çin’dir.

İhtiyar bilge hür kişidir. Yaşlı fizyolojik bir şeydir.

Bu ayrım, yaşlılığı salt biyolojik bir sürecin sonucu olarak görmekle, yaş almışlığı —“ihtiyarlığı”— bilgelikle özdeşleştiren geleneksel anlam haritası arasındaki farkı derinleştirir. “Yaşlı”, bedenin zamana yenik düşmesini; “ihtiyar” ise zamanla terbiye olmuş, tecrübe ve sezgiyle donanmış ruhsal bir olgunluğu temsil eder. İhtiyar bilge, özgürlüğünü dış koşullardan değil, kendi içsel hâkimiyetinden alır. O artık arzuların esiri değil, anlamın taşıyıcısıdır. Bu yönüyle ihtiyarlık, bireyin yalnızca bir zaman göstergesi değil, hür iradenin, içgörünün ve kabullenmenin zirvesidir. Dolayısıyla her yaşlı ihtiyar değildir; ihtiyar olmak, bir karakter inşası ve bilgece yaşanmışlıkla kazanılır.

Önceki Sonraki